Edebiyat

EVRİLEN TOPLUMDAKİ YENİ İLETİŞİM DÜZENİNE DAİR KISA BİR SOHBET

EVRİLEN TOPLUMDAKİ YENİ İLETİŞİM DÜZENİNE DAİR KISA BİR SOHBET

Küçük bir çocukken sıra arkadaşımla bile mektuplaşırdık. Sonra o mektupları okur, cevap yazardık birbirimize. Ne güzel ve ne anlamlıydı. Yurt dışındaki ve yurt içindeki kuzenlerle her bayram ve her yılbaşında da birbirimize kartlar atar, mektuplar yazardık.  Zarfın içine kurumuş bir de çiçek koyar, varsa bir de fotoğraf ekler, sevgimizi ve hasretimizi kucaklayarak giderme niyetiyle yollardık onlara.

Hala saklarım o mektupları, kartları ve çiçekleri. Döner bakarım maziye içimi çeke çeke. Geçmişten gelen bir sıcak meltemle üç beş damla döker ve içimdeki yangına bir teselli vermesi adına sarılırım kaleme kâğıda.

Elime her kalem alışımda da merdivenlerden pat pat diye inen top gibi düşer sözcüklerim her defasında. Sahipsiz kalırlar zaman zaman ve boşuna kürek çeken kayıkçı misali kendi etrafında döner dururlar.

Toplumun geriye dönük yaşam tarzına baktığım zaman, uzaklardaki sevdiklerimizle aramızdaki tek mesafe gerçekten de kilometrelermiş. Gönüller bir, fikirler bir, özlemler birmiş.

Sahi ne oldu bu güzelliklere? “Elma!” dersem çıkar mı saklandığı kuytu köşeden?

Ne oldu da evrildi peki toplum? Teknoloji denen canavar mı yutuverdi tüm bu duyguları? Bir tuş kadar uzak da olan sevdiklerimize neden bu kadar yabancılaşmış durumdayız? Sosyal medyadan bir şeyler paylaşıyorsa haberini aldık sayıyor ve aramaya gerek duymuyoruz. Hastaysa “geçmiş olsun’’, müjdeli bir haberse “gözün aydın’’, ölüm haberiyse “başın sağ olsun’’ yazıp geçiyoruz. Belki de böylesi daha kolay geliyor hepimize artık. Yaz ve geç. Maalesef ki, ‘’Sadece sesini duymak için aradım.” diyenlerin nesli tükenmek üzere.

Bir ara çok isyan etmiştim kendimce bu düzene ve sosyal medyada uzunca bir zaman hiçbir şey paylaşmamıştım. Özdemir Asaf’ın “Sonra çekildim bir kenara, seyrettim bütün olup biteni. Baktım kimde ben ne kadarım, kim bende ne kadar kalmış diye.’’ sözlerini uygulamıştım. Sonuç tam da tahmin ettiğim gibi olmuş, hiç kimse aramamış ve sormamıştı.

O an anladım ki duygusal insanlara yer yokmuş son dönemde gelinen toplum düzeninde…  Herkes bencilleşmiş, kendi derdine düşmüş, hızlı tüketen toplum bireyine dönüşmüş. “Komşusu aç yatarken tok olan bizden değildir.” Hadis-i Şerif’i de unutulmaya başlanmış maalesef.

Direniyorum bu yozlaşma karşısında ama toplum sizi bir süre sonra yönetmeye başlıyor. Yoksa yel değirmenlerine karşı tek başına savaşan Don Kişot gibi oluyorsunuz. Ütopik bir dünyada yaşamaya başlıyorsunuz. Bunun sonu da malumunuz üzere hüsranla sonuçlanıyor.

Güncel dünyada sosyal medyada varsanız hatırlanıyor; yoksanız unutuluyorsunuz. Toplumsal gidişat yaşam tarzınızı etkiliyor siz istemeseniz de. Varlığınızı ve var oluş sebebinizi sorgulatıyor istemsizce.

Ne kadar şikayetçi olsam da nihayetinde gelinen nokta ortada. Toplumsuz bir hayat mümkün değil. Sizi yoğuran ve şekillendiren şartlara ayak uydurmazsanız yalnızlaşıyor ve mutsuz oluyorsunuz. Çünkü insan toplumla var oluyor ve sosyalleşiyor.

Madem iletişim biçimi değişti. Mektuplaşmalar, telefonla konuşmalar bitti. Benim gibi düşünenler eskidi.  O halde ben de toplumsal bir farkındalık oluşturmak adına, bu yazımı okuyan herkesi uzun zamandır aramadığı sevdiklerini arayıp “Sadece sesini duymak için aradım, nasılsın?’’, demeye davet ediyorum.

Gamze Kaya Uz

2 Yorum

  1. Çok doğru bir noktaya parmak basmışsınız.
    Artık bayramdan bayrama bile aramaz olduk. Kutlamaları bile sadece bir mesaj ile geçiştiriyorum çoğu zaman diyenlerin sayısı giderek artıyor. Jeton ile sevdiklerini aramak için telefon kulübesinde sıra bekleyen nesil, birini aramanın, karşısındakinin sesini duymanın kıymetini daha çok bilir diye düşünüyorum.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

İlgili Makaleler

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu