Röportaj

Tiyatro Erbabı ile Söyleşimiz

Muhammed Emin Kutluca kimdir? 1975 yılında Ankara’da doğdum. 7 yaşından itibaren sanatla ilgileniyorum. Küçük yaşlarda arkadaşlarımla birlikte küçük oyunlar yazıp oynama sürecim, başlangıçta sadece eğlence amacı taşıyordu. Ancak zamanla, oyunculuk ve tiyatronun hayatımın her aşamasında var olduğunu ve hayatımdan hiç çıkmayacağını fark ettim. Okul eğitimim sırasında bu alanda birçok eğitim aldım. Beş yıl boyunca radyo sunuculuğu, program yapımcılığı ve radyo tiyatrosu gibi çalışmalar yaptım. Diksiyon, oyunculuk, sahne kuralı ve spiker eleştirmenliği alanlarında da deneyim kazandım. Aynı zamanda sahnelerde oyunculuk yaptım. Daha sonra Amerika’da televizyon ile ilgili bir okula gitmeyi planlıyordum, ancak dünya genelinde sesimizi duyuramadık. Büyükşehir tiyatrolarından teklif geldi ve bu teklifi zevkle kabul ettim.

Daha sonra ülkemizin sesini dünyaya duyurmaya başladım. Sürekli olarak eğitim almaya devam ediyoruz. Öğrenciler yetiştirdik ve onları konservatuara, devlet tiyatrolarına oyuncu olarak dahil ettik. Onların kariyerlerini tamamlamak için gönüllü olarak mücadele veriyoruz.

Film ve Dizi Çalışmaları:

Film ve dizilerinizden bahsetmek istiyorum. En son “Mevlâna Celaleddin-î Rumi” dizisinin galası yapıldı. Bunun hakkındaki düşüncelerinizi alabilir miyim?

Daha önce bahsettiğim gibi birçok projede yer aldım. Reklam filmleri, dijital diziler ve filmler, “Mezarda Ölüler”, “İstihbarat”, “Hıdır” gibi projelerden sonra “Diriliş Ertuğrul”da yer aldım. Dünya çapında tanınan bir proje oldu. En son olarak, “Müslüm” ve “Ayla” filmlerinin yönetmeni Can Ulkay ile birlikte “Mevlâna Celaleddin Rumi” dizisini çektik. İkinci sezonu yayına başladı ve Türkiye dizi sektöründe büyük bir başarı elde etti. Türkiye’de ve yurtdışında çok sayıda önemli oyuncu ile birlikte çalışma fırsatımız oldu. Bu projede Osman Bey karakterini canlandırdım ve bu, duygusal geçişleriyle dikkat çeken önemli bir rol oldu. Can Ulkay gibi bir yönetmenle çalışmak gerçekten keyifliydi. Proje, Türkiye’nin en pahalı ve büyük bütçeli yapımlarından biri oldu. Sinematografisi yüksek kalitede bir dizi olarak öne çıkıyor. Seyirciler, Mevlâna’yı doğru bir şekilde anlatan bu projede birçok şey bulacaklar. TRT’de yayınlanması beni çok mutlu ediyor ve bu projede yer aldığım için gurur duyuyorum. Galası birkaç gün önce yapıldı ve bütün oyuncularla bir araya gelme fırsatımız oldu. Kendim seyrettiğimde, içime sinen bir iş olması ve Mevlâna’yı dünya genelinde doğru bir şekilde anlatan bir projede yer aldığım için çok mutlu oldum.

 

  • Aslında Amerika’ya gidip okuma hayalinizi bu fikirlerle gerçekleştirmiş olmuşsunuz.

Aslında evet. Ben Türkiye’yi çok seviyorum. Oraya gitmemin asıl sebebi; sadece mesleki gelişimi sağlayıp geri gelmekti. Bu ülke her türlü değeri hak ediyor. Bazen sen dünyaya gidersin, bazen de dünya senin ayağına gelir.

Çocukluğunuzdan beri bu işle ilgilendiğinizi söylediniz, senaryo yazıp oynamaya olan merakınızın arkasında gizli bir kahraman var mı?

Bazı yetenekler ve meslekler alt belleğimizde mevcut. Aldığımız eğitimlerle bunları hatırlayıp, gün yüzüne çıkarıyoruz. Bazı insanlar spora meyillidir, mesela benim abim tekvando dünya şampiyonu. Ben de yıllarca tekvando yaptım. Ama tekvando salonları da dahil tiyatro sahnelerinde oyunlar sergiledim. Bunun üzerine babam şöyle dedi: “Oğlum, yeteneğin hangi taraftaysa onun eğitimini al ve o yolda ilerle. Hayatta ancak öyle başarılı olursun.” Bu perspektifle hocalarla çalıştım. Ancak sadece birkaç hocanın eğitimi yeterli değil. Bu alanda büyük bir performans gösterip, tutkuyla işe sarılmalısın. Tabii ki zorluklar olacak. Yıldığımız zamanlar oldu. Ama hiç vazgeçmedim. Çünkü büyük bir amacımız var. Türkiye coğrafyasında derin bir kültür var. Bu sebeple dünyaya coğrafyamız hakkında anlatacağımız çok hikaye var. Bunları birileri yapmalı ve ben de onlardan biri olmaya çalıştım.

Türkiye’nin kendi hikayelerini yazması, doğru yönetmenlerin çekmesi, doğru yapımcıların bu işi organize edip dünya piyasasına sunması gerekiyor. Ben bu işe karar verdiğimde, Türk filmleri oynatmak için salon bulamıyordu. Amerikan filmleri tüm salonları kuşatmıştı. İşte o dönemde karar verdim ki; coğrafyamızın kültürünü önce Türkiye’ye, sonra dünyaya tanıtmam gerektiğini. En önemlisi; ülkemizin kültürüne komplekse gözlerle bakmamak çıkış noktam oldu. Kendi değer yargıları ve kendi kültürüyle barışan insanların, kültürlerini çok iyi anlayabileceğini düşünüyorum ve gençlere bunu ısrarla tavsiye ediyorum. Çünkü kendi değerlerini çok iyi kabul edersen, bunu çok iyi yazar ve sunabilirsin. Mesela Hollywood bizim Mevlâna projesini yapacaktı. Ama Mevlâna bizim kültürümüz ve bunu bizim işleyip başarmamız lazımdı. Bizim kültürümüzü başkalarından seyretmek bizim ayıbımız olurdu. Ama şükürler olsun ki bu projeyi biz yaptık. Bizler sanatımıza ve kültürümüze sahip çıkmalıyız. Ben de bu yüzden yazar olmaya karar verdim. Kendi hikayemizi ve kültürümüzü en iyi anlatabilecek tiyatro ve sinema filmleri, dizi projeleri yazmaya ve yetiştirmeye gayret ediyorum. 7-8 yaşından beri yazıyorum. Zor birçok süreçten geçtim, ama bu süreç benim için ayrıca bir şanstı. Çok iyi eğitimler aldım. Hocalarımdan edindiğim tecrübelerle hala yoluma devam ediyorum.

 

  • Bu işi yapmak için sizce üniversiteyi okumak gerekli mi?

Asıl olan senin çalışma azmin ve bu işe duyduğun tutku. Eğitim almak tek başına yeterli değil. Okul sana tüm bilgileri vermez. Tecrübe edinmek zorundasın. Bu alanda kapalı devre bir eğitim var. Bu boşlukları sen çabalayarak doldurmalısın. 4 yılda oyuncu olunmaz. Biz ona 1 günlük oyuncu deriz. Mezun olduktan sonra, seni figürasyon olarak başlatırlar. Sonra yardımcı karakterlere yükselirsin. Ancak 20. yılında belki ana karakterlere yükselirsin. Tecrübe ederek ilerleyebilirsin. Ancak üniversite eğitimini alarak buna fırsat verirsin. Sadece bir taraftan eğitim alırken, diğer tarafta sahada çalışırsan ilerlersin. Her şeye rağmen bu işi yaparsan başarırsın. Mesela ben, -20 derece soğukta sette çalışmanın ne demek olduğunu Mevlâna dizisi çekimlerinde öğrendim. Ama asla vazgeçmedim. Eğitimin yanında azim, kararlılık ve tutku, bu yolda ilerlemenizi sağlar.

  • Bazı oyunları hem yönetip hem oynuyorsunuz. Bu sizin için zor olmuyor mu? Aradaki ahengi nasıl sağlıyorsunuz?

Mesleğimin bir tarafı yazarlık, bir tarafı oyunculuk, bir tarafı yönetmenlik. Yönettiğim oyunlarda, özellikle kendi oynamam gereken yerde oynuyorum. Bu arada yönetmen yardımcısı arkadaşlarımız ve sahne tasarımcı arkadaşlarımız bize yardımcı oluyorlar. Böylece, el birliğiyle hikâyeyi tam kalbinden anlatmaya çalışıyoruz. Yönetmenin bir dili vardır. Bu dil, oyunculukla, yazarlıkla birleşmeli. Hepsi aynı dilden ve aynı netlikte anlatmalı. Bu uyumla çalışmak daha net ve daha kolay oluyor. Durum böyle olunca hem yönetip hem oynamak, zorun aksine, daha da zevkli bir hale geliyor.

  • Size göre yazmak mı, yoksa oynamak mı daha ilgi çekici?

Benim asıl mesleğim oyunculuk ama yazarlık da içimdeki özel bir yan. Kendi anlatmak istediğim hikayeleri yazdım ve oynamak istediğim hikayeleri sunmaya çalıştım. Tabii ki bu çok da kolay olmadı. Hepsi için ayrı ayrı etkin çalışmalar yaptım. Küçük yaşlardan beri yazıp oynadım. 11 yaşlarında 40 sayfalık bir oyun yazdım, “Gerçeğe Doğru” adında. Hem yazmayı hem oynamayı bir bütün olarak aldım.

  • Hayat bir tiyatrodur aslında. Hayatınızdan bir kesiti sergilediğiniz film veya oyun var mı?

Hayat, tiyatronun ta kendisidir ve hayat bir sanattır. Kader, bizim yaşadığımız senaryo ve hayat ise oynadığımız sahnedir. Dolayısıyla, yaşadığımız her hikâyenin, acısıyla tatlısıyla bize müthiş değerler katması gerekiyor. Evet, benim de hayattan beslendiğim ve sahneye aktardığım, milyonlarca duygu var. Hayatın bana öğrettiği her tecrübeyi, sahnede sergilemeye çalıştım. Mesela, yaşadığım kötü bir tecrübeyi “İnsan ne ile Yaşar?” oyununda karakterin yaşadığı acıyı, kendi yaşadığım acı bir deneyimle bağ kurarak oynadım. Bu sadece bir örnek. Bütün oyuncular bu yolu sık sık kullanır ki, o rol değil artık orada yaşanmışlık hissi ile aynı his izleyiciye yaşatılır.

  • Tiyatroyu sahnelerken yaşadığınız ilginç bir olay var mı?

Tolstoy’un “İnsan ne ile Yaşar?” romanını sahneye ilk defa biz uyarladık. 12 yıldır bu oyunu sergiliyoruz. Oyun esnasında şöyle bir olay başıma geldi. Tanrı ile konuştuğum sahne vardı. Orada belli müziklerin çalması ve kürsünün açılması sahnesi vardı. Kürsüden hayali karakterlerin çıkması gerekiyordu ve benim de bu sahnede diyaloğa girmem lazımdı. Müziklerin sahneye katkısını uyarlarken bilgisayar kullanılıyordu tabii. Tam o sırada nırı nırı nırı nırı bilgisayarın kapanma sesi geldi. Ben oyunda öylece kalakaldım. Müzik sesini duyamadığı için, diğer oyuncu arkadaşlar sahneye çıkamadılar. Böyle olunca ben de diyaloğa giremedim. Arkasından gene bilgisayarın açılma sesini duyduk. Oyuna kaldığımız yerden devam ettik. Meğerse heyecanlı oyuncu bir arkadaşımız rejiye çıkmış. Yanlışlıkla kolu bir yerlere çarpmış. Normalde rejisör bu olayı yönetir. Oyuncu arkadaşımızın heyecanı ve merakı bizi böyle bir zorluğa soktu.

  • Bir yazarın ve oyuncunun topluma karşı sorumluluğu nedir sizce?

Bir yazarın ve oyuncunun topluma karşı çok büyük bir sorumluluğu vardır. Her şeyden önce, iyi bir insan olma sorumluluğu vardır. Bunun neticesinde de iyi bir oyuncu olma sorumluluğu vardır. Yaptığın işin insanların bir ihtiyacını gidermesi gerekiyor. Bir taşı, tam gerekli yerine koyabilmesi gerekiyor. Oyuncu egolarından ve komplekslerinden kurtulup, kültürüyle yoğrulmalı. İyi bir oyuncu, mental dönüşümü başarmış olmalı. Kendin bu dönüşümü sağladığın zaman, yazdığın ve sahnelediğin oyunda, insanlara bunu aktarmış olursun. Toplumda bilim adamlarının, siyasetçilerin ve birçok mesleğin önünde olan ana meslek nedir aslında biliyor musunuz? SANAT. Sanatı amacına göre yaptığında, bu mental dönüşüm gerçekleşmiş olur. Çünkü sanat, sadece doğruyu söyleyebilme işi değildir. Sanat, doğruyu en güzel şekilde, en güzel dille ifade edebilmektir. Menfaate olan işler yapıp, çok para kazanmak değildir sanat. Bu tarz ürünler popüler olabilir ama sanat olmayabilir. İşte bu yüzden Neşet Ertaş gerçek bir sanatçıdır, Aşık Veysel gerçek bir sanatçıdır. Mesela Barış Manço’nun şarkılarına bakın. Hem sanatsal değeri çok yüksek, hem kendi kültürünü özümseyen, çok kıymetli eserleri vardır. Sanatçı, ürünüyle topluma öz değer kazandırmalı ve böylece kendi şahsiyetini kazandırmalıdır. Amaç, birilerinin istediğini yazmak değil, doğruyu en güzel şekilde yazmak ve ifade edebilmektir. Doğru bir sanatçı ve doğru bir sanat; siyasetçiden, bilim adamından tutun da diğer bütün toplumun kitlesini etkileyebilir. Mesela; ışınlama cihazını düşünelim. Bunu senarist düşünür ve bulur. Yazara hayalini kurdurur, yazar bunu bilim adamına önerir, bilim adamı onu bulma yolunu araştırır. Sonra siyasetçiden bütçe alır ve o cihaz böylece bir gün bulunur. Bu bir projedir ve sanatın bilime katkısıdır. Sanatçı, geleceğe umutla bakmanın yolunu açar. Ayrıca sanatçı, farklı toplumların farklı kültürel değerlerini birleştirir, mıknatıs etkisi vardır.

 

  • Türkiye’de sanat yapmak ve sanatçı olmak nasıl bir duygu?

Ülke, sanatı ve sanatçıyı anladığı sürece, devlet erkanları sanatı ve sanatçıyı anladığı sürece, toplum iyi işlere değer verdiği sürece daha keyifli hale gelebilir. Bu konuda ülkemizde ilerlemeler var, her ne kadar aksi söylense de. Televizyonun çıkışı ile birlikte tiyatro ve sinema ülkemizde daha fazla önem kazandı. İnsanlar televizyonun başında bir komedi filmi veya bir dram hikayesi izlediğinde, farklı bir mutluluk ve haz alır. Bu da o insanı bir süreliğine kendi yaşadığı acılardan uzaklaştırır ve mutlu olmasını sağlar.

Türkiye’de güzel gelişmeler var, özellikle dizi alanındaki gelişmeler oldukça büyük. Ben bu işe başladığımda, Türk sineması sahnelemek için salonlarda yer bulamıyordu. Fakat şimdi Türk dizileri dünya çapında büyük ilgi odağı olabiliyor. Bunun ardından ilerleyen zamanlarda Türk sineması ve tiyatrosunun da dünya çapında ilgi odağı olacağını düşünüyorum.

  • Sizce tiyatro yazma ve oynamanın ülkemizdeki başlangıç seviyesi nerede olmalı?

Yazarlık ve oyunculuk eğitimi, bence okullarda ders müfredatına alınmalı. Evet, üniversitede, yükseköğretimde bu imkanlar var fakat ortaokul ve lise dönemlerinde bu ilgi alanına yönelik dersler çok bulunmamakta. Mesela ben 8-9 yaşlarında yazarlıkla ve oyunculukla ilgilenmeye başladığımda, okulda bu konu hakkında eğitim imkanı olmadı. Bu işin eğitimi ilkokuldan itibaren alınmalı. Hobi ve ilgi alanı olarak bırakılmadan, müfredata yerleştirilmeli ve ders olarak okutulmalı. Diksiyon, ses açma ve sesi kullanma eğitimleri okullarda mutlaka verilmeli. Tiyatro bir insan mühendisliğidir. İnsanın kendini tanımasını sağlar. Kişi, kendi üretken yönlerini açığa çıkarır, hayatın içinde var olmayı öğrenir, kendi bir şeyler üretmeyi öğrenip, eserler çıkarmaya başlar. Böylece ülkeye katkıda bulunmuş olur. Ama bunu temelden yapmak lazım. 20 yaşına gelmiş bir kişinin bunları kavraması zordur. İnsan mühendisliği eğitimi, küçük yaşlardan itibaren alınmalı diye düşünüyorum.

  • Sizi en çok etkileyen eser, film ve oyuncuyu bizimle paylaşır mısınız?

Beni en çok etkileyen eser; Tolstoy’un “İnsan Ne İle Yaşar?” Etkilendiğim filmler; Matrix, Esaretin Bedeli, Cesur Yürek, Eşkıya, Babam ve Oğlum, Hababam Sınıfı. Bilhassa Hababam Sınıfı dünyayı ilgilendiren bir komedi filmidir. Aslında geliştirilerek, eski ve yeni hikayeleri birleştirilerek dünya piyasasına sürülebilecek bir film haline getirilirse, çok daha başarılı olacağını düşünüyorum. Beğendiğim oyuncular; Perran Kutman, Demet Akbağ, Nur Sürer, Şener Şen, Aras Bulut İynemli. Bunların dışında dizi setlerinde tanıştığım Diriliş Ertuğrul dizisinde oynayan Engin Altan Düzyatan, Payitaht ve Mevlana’da oynayan Bülent İnal, Mert Turak, Mehmet Ali Nuroğlu’nun oyunculuklarını çok beğeniyorum. Her oyuncu arkadaşım benim için kıymetli ve değerli. Dünya çapında da çok kıymetli oyuncular var; Al Pacino, Mel Gibson, Anthony Hopkins kesinlikle bir numaradır.

  • Bu yolda adım atıp ilerlemeye çalışan tiyatro yazmayı ve oynamayı meslek edinmek isteyenlere ne gibi tavsiyelerde bulunursunuz?

Öncelikle bu işi televizyondan görüp heveslenerek yapmasınlar. Daha sonra şöhret olmak ve popüler olmak için yapmasınlar. Sanatı en iyi şekilde yapmalıyız. Sevdiğimiz ve inandığımız işi yapmalıyız. Kararlı, azimli ve tutkulu olmalıyız bu konuda. Mesela kendimden örnek verecek olursam; Tolstoy’un “İnsan Ne İle Yaşar?” romanını tiyatro olarak uyarladık ve sahneye taşıdık. Tutmayacak, beğenilmeyecek gibi negatif yorumlar da aldık. Fakat azimle ve kararla devam ettim ve çok beğeni aldık. Uzun yıllardır hâlâ oyunu sergilemekteyiz ve her zaman beğeni ile karşılandık. Gişeleri hep doluydu. John Steinbeck’in “Fareler ve İnsanlar” eserini de sahneye taşıdık. O zamanda çok durağan ve bu risktir gibi yorumlar aldık. Yine Molière’in “Cimri” eserini de aynı şekilde tiyatroya uyarladık. Bu oyunlar gayet iyi beğeni aldı. Çünkü azimle, kararla, tutkuyla yoluma devam ettim ve işimi hep severek, zevkle yaptım. Sanat olarak yaptım ama maddi olarak bile karşılığını yeterince aldım. İnanarak severek yaptığın zaman da, ticarette karşılığını buluyorsun. Sanatsal olarak değil, sadece ticari amaçla yaptığın ürünler zaten samimiyetsiz kalıyor. Daha önce de belirttiğim gibi, sanatta doğru olan şeyi güzel bir dille anlatmak en büyük amacınız olmalı.

  • Sizce sanat sanat için midir, sanat toplum için midir?

Yazar Bernard Shaw der ki: “Sanat sanat içindir ve toplum içindir.” Aslında, topluma söyleyebileceğin şeyi bulduğun için sanat yaparsın. Sanat dışavurumdur. Sanatını topluma taşıdığında, tam sanat olur. Topluma taşınmayan sanat, yarım sanat olarak kalır. Bu şuna benzer; kitabı yazarsın ama basmazsın, topluma ulaştıramazsın, senaryoyu yazarsın ama film olarak topluma ulaştıramazsın. O zaman sanat yarım kalır. Mesela tiyatroyu yazarsın, o zaman sanatın yarımdır. Ama o tiyatroyu sahneye uyarladığında ve bilhassa seyirci ile buluşturduğun zaman sanatın tamamlanmış olur.

  • Son olarak söylemek istediğiniz bir şey var mı?

Mesleğimi seviyorum. Azimle, kararlılıkla ve tutkuyla daha da iyi düzeye geleceğine inanıyorum.

  • Bize kıymetli vaktinizi ayırdığınız için ve samimi cevaplarınız için çok teşekkür ediyoruz. Mesleğinizde başarılarınızın katlanarak devam etmesini diliyoruz.

Semranur Paçalı

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

İlgili Makaleler

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu