Bilim ve Teknoloji

Teknolojinin Gölgesinde Bir Bohem

Teknolojinin Gölgesinde Bir Bohem

 

Gece yarısı sokak lambalarının altında, Charles Bukowski belki de şimdiki teknolojideki bu ilerlemeleri görmüş olsaydı, hangi sözlerle anlatırdı? Şu anki dünya, onun zamanındakiyle kıyaslandığında ne kadar farklı? Her köşe başında, her insanın avucunda parlayan küçük ekranlar, bu ekranlarda yansıyan yabancı hayatlar ve sonsuz bilgi seli.

 

Teknoloji, Bukowski’nin gözünden bakıldığında, insanın hem efendisi hem de kölesi olurdu. Dijital çağın bohemyanı, geleneksel anlamda bir bar köşesinde şişelerle değil, belki de bir bilgisayar ekranıyla, yapay zekanın derinliklerinde kaybolmuş halde bulunuyor. Sosyal medyanın yüzeyselliği ve yapay zekâ destekli sanat eserlerinin sorgulanan orijinalliği, onun sivri dilinden nasibini alırdı.

 

Bukowski’nin kaleminden, teknolojinin insan ruhuna etkisi; yalnızlık, yabancılaşma ve sürekli bağlantı halinde olmanın paradoksu olarak karşımıza çıkar. Sanal dünyaların sunduğu sonsuz imkanlar ve gerçek dünyanın sınırları arasında gidip gelen modern insan, bir yandan özgürlüğünü kutlarken, diğer yandan dijital bir hücrede kendi kendine yabancılaşıyor. Yapay zekâ, sanat ve edebiyatın sınırları yeniden çiziliyor; Bukowski’nin gözünden bakıldığında bu hem korkutucu hem de ilginç bir gelişme.

 

Bukowski, teknolojinin bu yükselişini belki de bir barda, birasını yudumlar ve eski dostlarla muhabbet ederken, yeni dünyanın garip hallerini alaycı bir gülümsemeyle izlerdi. Onun bohem ruhu, dijital dünyanın karmaşasında bile yaşamın gerçek anlamını arardı. Bu dünya, ona göre hem bir distopya hem de yeni bir sanatsal ifade alanı olabilirdi. İronik, sert, karamsar ama bir o kadar da gerçekçi bir bakış açısıyla, teknolojiyi eleştiren ve aynı zamanda onun sunduğu yeni ifade biçimlerini keşfeden bir bohemyanın düşünceleri…

 

Ben teknolojiyi ruhumun bir parçası olarak kabul ediyorum. Teknoloji bile sonsuz olasılıklar sunuyor; her bir algoritma, her bir kod parçası, insan ruhunun derinliklerine dokunabilecek yeni bir dünya vaat ediyor. Ancak bu parlak ekranların arkasında, bir yandan da hüzün gözüküyor. İnsanların gerçek doğasından uzaklaşıyoruz, baharın, denizin, tabiatın sesini unutuyoruz. Sessizlik içinde kodlarla dans ederken, yıldızların altında bin bir gece masallarından unutulmuş bir şiiri hatırlıyorum. Teknoloji, hayatımızı zenginleştirebilir, ama yüreğimizin melodisini kaybetmemeliyiz. İşte bu yüzden her yeni icadın, her yeni dijital yeniliğin arkasında, insanın sıcak dokunuşunu ve ruhun derinliklerini aramaya devam ediyorum.

Gökhan Gerezlioğlu

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu