Edebiyat

SELAHADDİN CADDESİ’NDE

SELAHADDİN CADDESİ’NDE

 

Selahaddin Caddesi’nde bir akşam üstü

Gün fosforlu bir hüzünle girerken geceye

Gece lanetlerken sarkık suratlı canileri

Yürüyorum, kucağımda bir masum çocuk cenazesi.

Buruk bir tesellim bile yokken,

Yokken aynada insan diye bakacak bir yüzüm,

Gerçek hayatı idrak edebilmek için

Aklımı kıymık kıymık sıyırarak başımdan

Bilincimi yitirmiş, gömmüşken şuurumu zifiriliğe,

Artık aldırış etmiyorum

Bu boşluktaki yürüyüşe.

 

Selahaddin Caddesi’nde bir akşam üstü

Kaynar gözyaşlarım, kül rengi yanaklarımda

Kutlu bir elekten geçerken

Yürüyorum, kucağımda bir mazlum körpe beden.

Mazlumluk mağrurluğa evrilirken

Bunca ölümün olduğu bu yerde

Dünya hayatına hiçbir anlam yüklemezken

Ant ediyorum harap ve bitap,

Zulmün süzgecinden sonsuzluğu geçirmeye.

 

Selahaddin Caddesi’nde bir akşam üstü

Tarihteki en acı sahnenin en koyu deminde

Hıçkırıkları haya edip içime hapsetmişken

Yürüyorum, kucağımda bir şehit çocuk.

Tozlu ve kanlı saçlarını okşayınca

Saç diplerinden fışkıran billur ışık pınarı

Yön verirken aylak ve yerden kesik ayaklarıma.

Nur üstüne nur yağıyor her bir köşeye.

Cennet kuşlarının dilinde ayetten ezgiler,

Her hücreye huzur ekercesine.

 

Selahaddin Caddesi’nde bir akşam üstü

Fetihler taşıyan bir ölümü nakşederek ruhuma,

Ezerek Batı’nın iğrençliğini

Suskunluğum ve divaneliğimle,

Yürüyorum, kucağımda cennete gülümseyen bir çocuk.

Selahaddin gelip alnından öpüyor o cennet kuşunun

Benim kesik adımlarıma rağbet etmeden.

Ben ne övünmek ne övülmek peşindeyim oysa

Yok ki aklım başımda.

Tek çabam,

Bu iflahsız kahır

Boğum boğumken gırtlağımda

İnat etmeye zorlamak ciğerimi,

Aldığı nefesi dışarı vermemeye,

Son nefesim olsun diye.

 

Selahaddin Caddesi’nde bir akşam üstü

Bombalar ve şarapnel parçaları

Pare pare etmektedir cümle varlığı

Ve varlığımı.

Onurdan bir anıt yükseldiğinde molazlardan

Minik bir eli alıp alıp avuç içime,

Yürüyorum, kucağımda Rabbinden muştu almış bir çocuk.

Azrail gözyaşları ile alıp götürürken onu

Firdevsin en güzel bahçesine,

Yağmurları esirgerken Mikail kan dolu yeryüzünden,

Üflerken suru ,

Vicdanında çoktan kıyamet kopmuş

Yaşayan ölülerin içine İsrafil,

Ben yedi kat dibine gömüp kendimi

Özgür bırakıyorum hapsettiğim hıçkırıkları

Kabrime ağıtlar döke döke.

 

Selahaddin Caddesi’nde bir akşam üstü

Zaman ve mekânı bırakarak geride

Asra yemin edip

İnfak üzre verdiğim ahde

Riayet edememenin mahcupluğuyla

Yürüyorum, kucağımda mağrur bir çocuk.

Puslu, sis çöken bir koridorda aheste

Uzaklaşmaktayım şimdi, yalnızca dünyayı gören gözlerden.

Zihnimin hâlâ esamesi okunmazken

Diz çökmüşüm asfaltın üstüne;

Zift bulaşan ayak uçlarıma,

Bir kutlu çocuk yüzü

Ar etmeyi öğretirken.

Kıymet vermeden utançtan kızarmış yüzüme,

Resulullah gelip öpüyor bu kez de

O ibretlik çocuğun alnından,

İrem bağlarından ıtırlar derlercesine.

 

Yıllardan beridir gün be gün,

İblisin ve nefsin kölelerine nispet

Yüz vermeden günahtan dünyanıza,

Bırakarak sizi uçsuz çıkmazlarda,

İnadına inadına ölmektedir hür çocuklar

Onurlu bedenleriyle,

Selahaddin Caddesi’nde.

 

YUSUF GÖKBAKAN

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

İlgili Makaleler

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu