Psikoloji

Psikoloji Serisi- Nisan

DEHB, Dispozofobi, Zeigarnik Teoremi

DİKKAT EKSİKLİĞİ VE HİPERAKTİVİTE BOZUKLUĞU (DEHB)

 

Tanım: DEHB, dikkat eksikliği, hiperaktivite ve/veya dürtüsellik belirtileriyle karakterize edilen bir nörogelişimsel bozukluktur. Bu belirtiler, bireyin günlük yaşamında işlevsellikte azalmaya, özellikle de sosyal, akademik ve kişisel alanlarda sorunlara neden olabilir.

 

Çocuklarda DEHB:

Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB), çocuklarda yaygın olarak görülen bir nörogelişimsel bozukluktur. İlk kez DEHB’nin klinik tablosu 19. yüzyılın sonlarında İngiliz Doktor Sir George Still tarafından tanımlanmıştır. Ancak, bozukluğun nedenleri, belirtileri ve tedavisi üzerine araştırmalar sonrasında modern anlayış daha fazla şekillenmiştir.

DEHB, çocukların dikkat, dürtü kontrolü ve/veya aşırı hareketlilikte zorluk yaşamasıyla karakterizedir. Bu belirtiler, çocuğun sosyal, akademik ve kişisel işlevselliğini olumsuz etkileyebilir. Belirtiler, farklı çocuklarda farklılık gösterebilir. Bazıları dikkat eksikliği belirtileri gösterirken, diğerleri hiperaktivite veya dürtüsellik belirtileri sergileyebilir. Ayrıca, belirtiler çocuğun yaşına, cinsiyetine ve gelişim düzeyine göre değişiklik gösterebilir.

DEHB tedavisi genellikle multidisipliner bir yaklaşım gerektirir. Bu tedavi yöntemleri şunları içerebilir:

  1. İlaç Tedavisi: DEHB’nin semptomlarını hafifletmek için yaygın olarak kullanılan stimulan ve stimulan olmayan ilaçlar bulunmaktadır. Bu ilaçlar, dikkat eksikliği, hiperaktivite ve dürtüsellik belirtilerini azaltarak çocuğun işlevselliğini artırabilir.
  2. Psikososyal Tedaviler: Davranışsal terapi, eğitim ve ebeveyn rehberliği gibi psikososyal tedaviler DEHB yönetiminde önemli rol oynar. Bu tür terapiler, çocuğun işlevselliğini artırmak, olumsuz davranışları yönetmek ve sosyal becerilerini geliştirmek için kullanılır.
  3. Eğitim Destekleri: Özel eğitim programları, bireysel eğitim planları (IEP) veya 504 planları gibi eğitim destekleri, DEHB’li çocukların akademik başarılarını artırmak ve özel ihtiyaçlarını karşılamak için kullanılabilir.
  4. Düzenli Egzersiz ve Sağlıklı Yaşam Tarzı: Düzenli egzersiz, sağlıklı beslenme ve uyku düzeni, DEHB semptomlarının yönetimine yardımcı olabilir.

DEHB tedavisi, çocuğun bireysel ihtiyaçlarına göre uyarlanmalıdır ve genellikle uzun süreli bir süreç gerektirir. Tedavi, çocuğun ve ailesinin yaşam kalitesini artırmayı ve çocuğun potansiyelini maksimize etmeyi amaçlar.

 

Yetişkinlerde DEHB:

Yetişkinlikte Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB), çocukluk döneminden farklı olarak belirtiler daha farklı bir şekilde ortaya çıkabilir. Yetişkinlikte DEHB’in belirtileri ve etkileri hakkında daha detaylı bir açıklama yapacak olursak:

  1. Dikkat Eksikliği: Yetişkinlikte DEHB’de dikkat eksikliği genellikle odaklanma güçlüğü, işleri tamamlamada zorluk, detaylara dikkat etmeme, dağınıklık ve organizasyon problemleri olarak kendini gösterebilir. Yetişkinler, işte veya okulda görevlerini tamamlamakta zorluk çekebilirler. Ayrıca, sürekli yeni projelere veya aktivitelere odaklanma eğiliminde olabilirler, ancak bunları tamamlama konusunda zorluk yaşayabilirler.
  2. Hiperaktivite: Yetişkinlikte DEHB’de hiperaktivite semptomları genellikle çocukluktaki kadar belirgin olmayabilir. Hareketlilik, yerinde duramama ve sabırsızlık gibi belirtiler, yetişkinlikte daha içsel bir düzeyde ortaya çıkabilir. Örneğin, zihinsel olarak sürekli olarak meşgul olma, sabırsızlık, huzursuzluk ve yerinde duramama hissi olabilir.
  3. Dürtüsellik: Yetişkinlerde DEHB’de dürtüsellik belirtileri, düşünmeden hareket etme, beklemekte zorlanma, sıraya girmeme, konuşurken başkalarını kesme gibi davranışlar şeklinde ortaya çıkabilir. Özellikle sosyal durumlarda düşünmeden söz verme veya karar verme eğilimi gösterme gibi durumlar sıkça görülebilir.
  4. Akademik ve İşlevsel Zorluklar: Yetişkinlerde DEHB, akademik başarıyı ve iş performansını olumsuz etkileyebilir. İşyerinde dikkat eksikliği ve organizasyon problemleri, zaman yönetimi zorlukları ve işlerin tamamlanmasında güçlükler yaşanabilir. İlişkilerde ise dikkat eksikliği, dürtüsellik veya hiperaktivite nedeniyle zorluklar yaşanabilir.
  5. Duygudurum ve Davranışsal Sorunlar: DEHB’li yetişkinlerde depresyon, anksiyete, düşük özsaygı, öfke sorunları ve düşük tolerans gibi duygudurum ve davranışsal sorunlar da sıkça görülebilir.

DEHB tanısı yetişkinlikte de konulabilir ve tedavi genellikle bir kombinasyon terapileri içerir: ilaç tedavisi, bilişsel davranışçı terapi (BDT), eğitim, destek grupları ve yaşam tarzı değişiklikleri gibi. Tedavi, semptomların şiddetine, kişisel ihtiyaçlara ve tedaviye yanıt vermeye göre kişiselleştirilmelidir. Tedavi ve destek, DEHB’nin işlevselliği ve yaşam kalitesini artırmayı hedefler.

Obsesif Biriktirme Bozukluğu

Brown; istifçilik sendromu, istifleme (biriktirme) bozukluğu, kompulsif istifleme ya da dispozofobi olarak da adlandırabiliriz.

Amma da çok ismi varmış!

Tanım: Biriktirme hastalığı (veya biriktirme bozukluğu), kişinin gereksiz veya değersiz nesneleri sürekli olarak biriktirmesi, bunları atmayı reddetmesi veya sınırlı alanları dolduracak şekilde fazla miktarda eşya biriktirmesi durumudur. Bu durum, biriktiren kişinin yaşamını önemli ölçüde etkileyebilir, çünkü biriktirdiği eşyalar nedeniyle evi düzensizleşebilir, işlevsiz hale gelebilir ve hatta sağlık riskleri oluşturabilir.

 

Açıklama: Biriktirme hastalığı, psikolojide “obsesif biriktirme bozukluğu” olarak da bilinir ve kişinin kullanılmayan, gereksiz veya değersiz nesneleri sürekli biriktirme eğiliminde olduğu bir durumdur. Bu durum, kişinin yaşam alanını dolduran ve işlevselliği ciddi şekilde etkileyen nesnelerin biriktirilmesi ve biriktirilen nesnelerden ayrılmakta zorlanmasıyla karakterizedir.

Biriktirme hastalığı genellikle bir tür obsesif-kompulsif spektrum bozukluğu olarak kabul edilir. Obsesif-kompulsif bozuklukta olduğu gibi, biriktirme hastalığı olan kişiler de genellikle nesneleri toplamak için yoğun düşünceler ve duygular yaşarlar ve bunları kontrol etmekte zorlanırlar.

Bu durum, kişinin işlevselliğini, kişisel ilişkilerini ve genel yaşam kalitesini olumsuz yönde etkileyebilir. Tedavi genellikle terapi ve bazen ilaç tedavisi ile birlikte yapılır. Biriktirme hastalığı olan kişilerin profesyonel yardım alması önemlidir çünkü bu hastalık ciddi etkileri olabilen bir durumdur.

Tedavi genellikle terapi ve bazen ilaçlarla yapılır. Terapi, bireyin düşünce kalıplarını değiştirmesine, nesneleri nasıl atacağını öğrenmesine ve duygusal zorluklarla başa çıkmasına yardımcı olabilir.

Obsesif biriktirme bozukluğunun tam olarak neden ortaya çıktığına dair kesin bir sebep bilinmemekle birlikte, çeşitli faktörlerin rol oynadığı düşünülmektedir. Bu faktörler genellikle birlikte etkileşim gösterir ve kişinin bu bozukluğu geliştirmesine yol açabilir. Olası etkenler arasında şunlar bulunabilir:

 

Genetik yatkınlık: Aile geçmişinde obsesif biriktirme bozukluğu olan kişilerde, bu bozukluğa sahip olma olasılığı daha yüksek olabilir. Genetik faktörlerin, bozukluğun gelişiminde rol oynadığı düşünülmektedir.

 

Stres ve travma: Kişisel veya duygusal travmalar, aşırı stresli yaşam olayları obsesif biriktirme bozukluğunun ortaya çıkmasına katkıda bulunabilir. Bu tür olaylar, kişinin nesneleri biriktirmesine ve onlara bağlı kalmasına neden olabilir.

 

Zihinsel sağlık sorunları: Obsesif biriktirme bozukluğu, obsesif-kompulsif bozukluk (OKB) gibi diğer zihinsel sağlık sorunları ile ilişkili olabilir. Kişi aynı zamanda depresyon, anksiyete veya başka bir ruhsal bozukluğa da sahip olabilir.

 

Kontrol duygusu eksikliği: Kişinin yaşamında hissettiği kontrol eksikliği, obsesif biriktirme davranışlarını tetikleyebilir. Nesneleri biriktirmek, kişinin kendini güvende ve kontrol altında hissetmesine yardımcı olabilir.

 

Yanlış inançlar ve düşünceler: Kişi, değersiz nesneleri biriktirerek gelecekte onlara ihtiyacı olabileceğine veya onları kaybettiklerinde büyük bir kayıp yaşayacaklarına inanabilir. Bu tür yanlış inançlar ve düşünceler, biriktirme davranışlarını destekleyebilir.

 

Obsesif biriktirme bozukluğunun gelişiminde birden çok faktörün etkili olduğu düşünülmektedir ve her bireyin durumu farklı olabilir. Tedavi sürecinde bu faktörlerin dikkate alınması önemlidir.

 

 

 

Zeigarnik Teoremi

(İşte bu açıklamayı en çok sevdiğim terim! Yarım kalmışlık teorisi! Saatlerce konuşabilirim ama sizi çok sıkmayacağım, söz.:) )

Tanım: Zeigarnik teoremi, insanın tamamlanmamış işleri hakkında daha fazla hatırlama ve düşünme eğiliminde olduğunu ileri süren bir psikoloji ilkesidir. Bu teorem, Sovyet psikolog Bluma Zeigarnik tarafından 1920’lerde yapılan araştırmalar sonucunda ortaya atılmıştır.

Açıklama: Zeigarnik, bir restoranda otururken garsonları gözlemiş efendim, bakmış ki garsonlar tamamladıkları siparişleri kafadan silip atıyor, ama eksik kalan siparişi hatırlamaya devam ediyor. Hemen de ışıklar yanmış tabi… Birtakım araştırmalar, deneylerden sonra da fikrini ortaya atmış. Daha bilimsel bir dille anlatacak olursak: Zeigarnik, birçok kişiye görevlerin tamamlanmamış olduğu zaman onları daha fazla hatırladığını ve bu görevleri tamamlama ihtiyacını hissettiklerini gözlemlemiştir. Tamamlanmamış bir görevin zihinsel olarak “açık” olduğunu ve bu nedenle zihinde daha fazla yer kapladığını, tamamlanan bir görevin ise “kapanmış” olduğunu ve daha az hatırlanabilir olduğunu öne sürmüştür.

 

Bu teoreme göre, insanlar tamamlanmamış işleri veya görevleri hatırlama eğilimindedir çünkü bu görevleri tamamlama ihtiyacını hissederler. Bu, tamamlanmamış görevlerin zihinsel olarak daha fazla yer kaplamasına ve dolayısıyla daha sık hatırlanmasına neden olur.

 

Tamamlanmamış işlerin hatırlanması, kişinin motivasyonunu artırabilir ve bu görevleri tamamlamak için daha fazla çaba harcamasına neden olabilir. Ancak, bu teorem aynı zamanda kişinin zihinsel olarak yorgun hissetmesine veya stres yaşamasına da neden olabilir, çünkü tamamlanmamış görevlerin sürekli olarak zihinlerinde dolaşması rahatsız edici olabilir.

 

Tamamlanmamış işlerle başa çıkmak için, görevleri parçalara bölmek, öncelikleri belirlemek ve tamamlanmış işleri işaretlemek gibi stratejiler kullanılabilir. Bu, kişinin stresini azaltabilir ve daha etkili bir şekilde görevleri yönetmesine yardımcı olabilir.

Sadece iş olarak ele alamayız bunu, biten bir ilişkide son sorunun sorulmayışı onun tamamlanmamasına, kişinin kafasında daha uzun süre yer etmesine neden olur mesela… İş hayatı, ikili ilişkiler, aile hayatı vb. pek çok yerde karşımıza çıkabilecek bir sorundur bu aslında…

 

Zeigarnik teoremi, belirli bir psikolojik rahatsızlık veya bozukluk değil, insan zihninin tamamlanmamış işlere olan eğilimini açıklayan bir ilkedir. Dolayısıyla, Zeigarnik teoreminin bir tedavisi yoktur çünkü bu bir tedavi gerektiren bir durum değildir.

 

Ancak, tamamlanmamış işleri hatırlama eğilimi, bazı kişiler için stres, kaygı veya motivasyon eksikliği gibi sorunlara neden olabilir. Bu durumlarla başa çıkmak için bireysel veya grup terapisi, bilişsel davranışçı terapi (BDT), stres yönetimi teknikleri veya gevşeme egzersizleri gibi tedaviler kullanılabilir.

 

Eğer tamamlanmamış işleri hatırlama eğilimi kişinin yaşam kalitesini olumsuz etkiliyorsa veya işlevselliğini engelliyorsa, bir terapist veya danışman tarafından değerlendirilmesi ve uygun tedavi planının belirlenmesi önemlidir. Bu durumda, bireysel ihtiyaçlara ve semptomlara göre özelleştirilmiş bir tedavi planı geliştirilebilir.

 

Bu aylık bu kadar değerli okuyucularımız.

Bir sonraki sayıda yeni bilgilerle yeniden buluşmak üzere!

Psikolojiyi sağlam tutun.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu