Edebiyat

PİSELONYA’DA BATAN GÜNEŞ

 

 

“Güneş parlıyor, hava güzel, ayakların dans etmek istiyor;

ama yine de aklının bir kenarında dursun: Birileri şu an acı çekiyor.”

Bob Marley

 

“Bir şeyler yazmalısın artık.”, dedi kadın gün batımında pencereden giren güneş etrafta uçuşan toz tanelerini ifşa ederken.

“Neden?” dedi adam.

Çok eskiden tanışıyorlardı. Piselonya’nın düşman işgalinden kurtuluşunun 50. yılında çıkarttıkları bir edebiyat dergisinde yolları kesişmişti. Heyecanlı, umutlu, kararlı, aşık veya aşık olmaya hevesli gençlerdi. Şiirler yazıyor, kendi kurgularındaki karakterlere aşık oluyor veya onlara dönüşmekten korkuyorlardı. Her karakter, her dize kendilerinden bir parça kopartıyordu. Kopa kopa, parçalana parçalana, kendileri parçalaya parçalaya tükenmişlerdi zamanla.

“Güzel yazıyordun, yazıyorsun, yazmalısın. Hem var olmak için yazanlar bizler değil miydik?”

Isolde’nin içinde belli belirsiz fırtınalar kopsa da yüzü ve bakışları hep donuktu. Yazarak ve konuşarak anlattıkları sakladıklarının üzerini örtüyordu. O yüzdendi sürekli yazması, hep konuşması, konuşulmasını istemesi. Sessizlik, sırlarının görünmezlik pelerininin büyüsünü etkisiz hale getiriyordu.

“Sorumu değiştiriyorum o halde. Neyi yazmalıyım Isolde? Var olmak çabamdan vazgeçmiş olmam ihtimaller dahilinde değil mi?”

Arlo şimdilerde sessiz ve dingin bir hayat yaşıyordu. Zaman ve yıllar onu yenmişti. Altından kalkamadığı mağlubiyet hissinin verdiği utanç ve hayal kırıklığı ile “Yaşama”nın anlamı değişmişti. Herkes gibi uyumak, uyanmak, kahvaltı yapmak, kitap okumak, TV seyretmek, sıçmak, yemek yemek ve tekrar aynı döngüye dönmek için uyumaktı artık yaşamak. Eskisi gibi değildi, var olma korkusunu yok olarak yenmişti.

“Baharı yaz mesela Arlo? ‘Bir Mevsim Sonra Bahar Gelecek’ öykünde olduğu gibi özlet bize baharı.”

Isolde heyecanlıydı. Yeniden başlamak, dünyasını değiştirmek fikrine kapılıp gitmişti. Bu değişiklik hissine inanmıştı, inanmak zorundaydı. Dünyasını değiştirirken eski dostuna da ihtiyacı vardı. Ve eğer yeniden doğmak gerçekten mümkünse, Isolde bu kez dostları ve sevdikleriyle beraber doğacaktı. İç savaşta kaybettiği onlarcası için bu mümkün olmasa da kararlıydı.

“Baharın getireceğin yazın o eski heyecanı kaldı mı hayatımızda Isolde? Barut kokusunu sardığı sokaklarımızda ceset ve kanalizasyon kokusunu bastırabilecek mi açan güçsüz çiçekler? El ele gezebilecek mi parklarda sevgililer gönüllerinden geldiği kadar?”

Piselonya’ya karanlığı bundan 10 yıl önce başladı. Tüm dünyayı kasıp kavuran ölümcül bir virüs 15-35 yaş arasındaki erkeklerin ölmesine sebep oluyordu. Başlarda tüm insanlığı etkileyen bir virüs olduğu düşünülse de ölümler ve ardından gelen araştırmalar sadece erkekler üzerinde etkili olan bir virüs olduğunu ispatladı.

 

 

Tüm dünyada bilimsel çalışmalar ve araştırmalar sürerken bir yandan da virüsün etkilerini azaltmak adına tüm dünyada sıkı önlemler alınıyor ve insan yaşamı kısıtlanıyordu. Aynı önlemler Piselonya’da da alınmaya çalışılsa da aynı çalışmalar ve bilimsel yaklaşımlar bu topraklarda pek görünmüyordu. Belirli bir süre sonunda virüsün sadece genç erkekleri öldürdüğünün tespit edilmesiyle beraber bir grup Piselonyalı bilim adamı bu virüsün kadınlardan erkeklere geçtiği açıklamalarında bulundu. Bu bilim adamlarına göre kadınların vücudunda taşınan bu virüs kadınları hiçbir şekilde hasta etmiyor; nefes, kan, cinsel birliktelik gibi yollarla erkeklere bulaşıyor ve kısa süre içerisinde ölmelerine sebep oluyordu. Bu çalışmaların ve açıklamaların ışığında Piselonya hükümeti pandemi önlemlerini arttırmış ve kadınların sokağa çıkmasını neredeyse tamamen yasaklamıştı.

“Peki ya çocuklar Arlo? Çocukluğunu anlattığın ‘Birkaç Misket ve Bolca Kahkaha’ veya ‘Yırtık Ayakkabının Yamalı Tarafı’ gibi bir hikaye yazamaz mısın?”

Yasaklar başta kimseye garip gelmese de zamanla insanlar durumdan rahatsız olmaya başlamıştı. Kadınların kısıtlanan hayatlarına rağmen erkek ölümleri hız kesmeden devam ediyordu. Hükümet yetkilileri önlemlere uyulmadığı için ölümlerin devam ettiğini açıklıyor ve cezalara daha ağır yaptırımlar getiriyordu. Cezalar ağırlaştıkça halk ayaklanması artıyor, aykırı gruplar hükümet karşıtı ayaklanmalar başlatıyordu. Ayaklanmalar bastırılamayınca hükümetten istifalar gelse de bir grup siyasetçi ve onların destekçileri tarafından yeni bir halk oluşumu kurulmuş ve gruplar arasında bugüne dek süre gelen iş savaş başlamıştı. Yasaklar biraz daha esnetilerek hala devam ediyordu. Artık 35 yaşın üstündeki erkeklerle görüşebilme özgürlüğü tanınmıştı kadınlara devlet denetiminde mesela. Ayrıca, virüsün aşısı bulunsa da aşı ülkeye sokulmamıştı.

“Benim çocukluğum benimle beraber öldü Isolde. Biliyor musun, insan kendisine olmasa da çocukluğuna ölümsüzlük istiyor.”

Batan güne selam çakarak sigarasını yaktı Arlo. Birkaç yıldır gün batımlarında sigarasını yakıp heba olan ömrünü kısaltmaya çalışıyordu.

“Peki ya çocuklar Isolde? Ben onlar hakkında yazdım diye ölmeyecekler mi hastalıktan, dayaktan ya da serseri bir mermiden? Öldürmeyecek mi kapımızın önündeki anlamsız savaş, kapılarının önünde oynayan çocukları henüz büyüyemeden? Ya da kimsesiz kalmayacaklar mı bu adaletsiz ve acımasız topraklarda en çok anne ve babaya ihtiyaç duyduklarında?”

“Bir aşk hikayesi olmaz mı Arlo? ‘Siz Hepiniz, Ben ve Layla’ gibi.”

Isolde elinden geleni ardına koymuyordu. Hayattan her istediğini almış da geriye bir sadece bir hikâye kalmış gibiydi.

“Yazamam Isolde. Ne hayalini kurup asla yaşayamadığım bir aşk, ne de gerçek olamayacak kadar içten ve samimi karakterler yazamam.”

Güneş batarken silahlı birlikler araçlarla sokaklara iniyordu. Kadınlar için sokağa çıkma yasağının başlamasına 10 dakika, erkekler içinse 3 saat kalmıştı.

“Bir soygun, bir cinayet? ‘Toplu İğneyle Süslenmiş Bedenler’, ‘Gizemli Baharat’ veya ‘Namlunun Ucundaki Namussuz’…Ben hala bunları okuyorum Arlo, insanlar hala okuyor. Her şeye rağmen hem de.”

“Bir cinayeti/soygunu okunabilir kılan şey nedir Isolde, sevgili dostum? Zekice tasarlanmış ve yakalanmamak için planlar yapılmış olmasıdır. Piselonya’da suç işleyip ceza almamak için dahice hazırlanmış bir plana mı yoksa üst düzey bir yetkiliye mi sahip olmak gerekiyor?”

Isolde umutsuz bir şekilde doğruldu.  Piselonya’da gün artık batmıştı. Isolde şapkasını takıp eski dostuna veda edip dışarı çıkmak için kapıya yöneldi ve kapı birden vuruldu.

 

Muhammet Sami Karakaş

#muzubıçaklasoyanadam

 

 

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

İlgili Makaleler

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu