Edebiyat

İÇİMİN DEHLİZLERİ

 

Kırık dökük bir hikayesi vardır hemen hemen herkesin. İkircikli zamanların en kuytusunda tutuşan anılar canlanır bir rayihayla. Alır götürür sizi “-miş” li zamanlara. Bazen en masum çocukluk çağınızın hayal meyal bilinçaltınızda kalmış kokularına yolculuk yaparsınız bazen de pişmanlık dolu gençlik yıllarınızın karanlık kör noktalarına ulaşırsınız.

Yaza benzemeye çalışan bir baharın ortasında, sabaha yeni bir umutla uyanmaya çalışırken içinizde kokuşmuş ve son kullanma tarihi geçmiş korkularınız birdenbire peyda oluverir beyninizde. ‘’Nereden çıktı ki şimdi bu his? Bıraksana peşimi!”, diye haykırısınız. Haykırırsınız haykırmasına da o sizi dibe çeker, denizin en dehlizlerinde boğmak ister. Bilmez ki siz hala yüzmeyi tam manasıyla öğrenememişsinizdir. Çırpınışlarınız sizi daha da batırır. Yüzmeyi öğrendim zannederken siz, hayat sizi ıskalamıştır aslında.

Dibe vurup tüm hızınızla tek başınıza yüzeye çıkmanın imkânsız olduğu anlarda biri gelsin sizi kurtarsın istersiniz. ‘’Güçlüydüm oysa ben, çıkabilirdim o derinliklerden.”, diye inandığınız yalanın gerçek olmadığını   kafanıza vura vura öğretir hayat. En güçlü sandığınız yanınızın aslında en zayıf halkanız olduğunu anlarsınız.

Tüm bu anlar içinde Ela, yatakta boylu boyuna uzanmış, kendi dehlizlerinde uykunun girdaplarında boğuşuyordu. Gözünü tavana dikmiş, eski duvar saatinin beyne çivi etkisi yaratan sesiyle maziye dalmıştı yine. Beyaz boşluğun içinde karanlık bir girdap belirmişti. Derine indikçe kuşların sesi çınlıyordu kulaklarında ilkin. Sonra sabah ezanı… Mavi gök kubbe en zifiri karanlığındayken bir yankılanma işitti. Sağına, soluna baktı kimseyi göremedi. İçi ürperdi aniden. Loş ışığın vurduğu koridorda bir gölge belirdi, küçüktü önce, sonra yaklaştıkça büyüdü, büyüdü. En sonunda tam ense kökünde bir fısıltı hissetti. ”Haydi kalk, buradayım.” Ses çok tanıdıktı. “O gelmiş, beni özlemiş!’’, diye düşündü. Taze çay kokusu doldu burnuna. Çayı ondan daha çok seveni hiç görmemişti hayatında. “Kesinlikle o, başkası olamaz.”, diye kalktı ve kendinden emin bir şekilde gitti mutfağa.

O çok sevdiği sandalyesinde oturmuş, balkonun sonsuzluğa uzanan manzarasını seyre dalmış bir şekilde, en sevdiği kupasını eline almış demlik demlik çay içerken gördü kardeşini. Hep böyle gececiydi zaten… Radyosunu açar, en sevdiği radyo kanalından nostaljik şarkılar dinler ve sabaha karşı güneşin doğuşunu izlemeden yatmazdı.

Ela, kardeşini yine aynı yerde görünce içine dolan ve yılların biriktirdiği özlemle boşaltıverdi sicim gibi gözyaşlarını. Gelmişti işte canının diğer yarısı, o da özlemişti ablasını, kıyamamıştı gelmişti işte. Tam sarılacakken kardeşinin boynuna o, kuş olup uçtu gitti yine ellerinden.

Kan ter içinde uyandı, yastığı ıslaktı, gerçekten ağlamıştı. En son birlikte çektirdikleri fotoğraf asılıydı başucunda. Eline aldı doya doya öptü, hala kabullenemediği zamansız gidişini tekrar tekrar beyninde şimşekler çakarcasına tüm kalbiyle yaşadı.

Üzerinden geçen onca yıla rağmen yüreğinin en derininden atamadığı can yakıcı o son buluşmayı, unutmak istedikçe unutamadığını fark etti. Buz gibiydi teni, gözlerinin altı mor halkalarla doluydu ve yarım bıraktığı gençliğinin kimsesiz kalan hayallerini gerçekleştiremeyecek olmanın verdiği acıyla yarı açık kalmıştı gözleri.  Son kez dokunmuştu yüzüne ve kulaklarda yankılanan o sesi yeniden duydu: “Hakkınızı helal ediyor musunuz?”

 

GAMZE KAYA UZ

(GECE MAVİSİ)

8 Yorum

  1. “Yüzmeyi öğrendim zannederken siz, hayat sizi ıskalamıştır aslında.”
    Kalemine , yüreğine sağlık ????

  2. Kördüğüm olur geceler , sabah eklenir.
    Sabah oluca geçer dedikleriniz daha bir dolanır ellerinize.
    Oysa gece beyninizi zaptetmişti
    Şimdi gündüzünüz elinizde.
    Susmayı bilmeyenlere inat yaşanmalı her acı.
    Gidene özlem kalana borç kalır.

    1. Güzel yürekli Nazife hocam, yorumunu yeni gördüm, içli ve manası yüksek bir şekilde yorumlamışsın, yüreğin var olsun.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

İlgili Makaleler

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu