Kitap İnceleme

HEKİMLİK SANATLARI

Elimde Ercan Kesal’ın Hekimlik Sanatları adlı kitabı var. Kitabı okudum, okurken büyük zevk duydum. Ercan Kesal ülkemiz insanının tanıdığı isimlerden biri. Aktör,doktor ve iş adamı.

Kitabın ilk bölümünün başlığı: Anam, Doktor Fadime Kesal. Yazar annesinin hekimlikte iyi olduğunu hatta “şaman” olduğunu söylüyor. Anası kasabalının deyişiyle “Köselerin Fadime “hastanın sırtına bardak çeker, akut karın ağrısında -halk arasındaki adıyla göbek düşmesi-göbeği çevirip yerine koyar-bizim oraların söylemiyle(H.Avcı)-eli sebepli bir Anadolu kadını.(sayfa 16)

Yazarın hekim olmaya karar vermesinde anasından başka bir de Doktor Ali Görücü etkili olmuş. Bu doktor, çocukken hastalandıklarında yazarı ve ağabeylerini tedavi etmiş hatta sünnetlerini yapmış; idealist ve etkili bir isim.

Yazar, ilkokuldayken kitaplarla ilişkisinin nasıl başladığından bahsederken İlkokul üçüncü sınıfta öğretmenlerinin sınıfı Avanos Halk Kütüphanesine götürdüğünü, yazarın geniş raflara sıralanmış, sırtı kalın, kara, karton ciltli kitaplara hayranlıkla baktığını yazar. Daha sonraları ise kütüphaneden Jules Verne’inin Esrarlı Adası’nı, Notre Dame’ın Kambur’unu, Bitmeyen Kavga…gibi kitapları okuduğunu ifade eder. Notre Dame’ın Kamburu’ndaki Quasimodo’yu kasabalarındaki Sarıdırlı Yaşar’a, Esmeralda’yı ise tanıdık birine benzetiyor. Rina Köprüsü’ndeki zalim Âbit Efendi’yi ise Beden öğretmenine, Pearl S.Buck’ın Ana’sını kendi anasına, Orhan Kemal’in Gurbet Kuşları’ndaki babayı babasına, Kerim Korcan’ın Linç’indeki Arap Kadir’i de abisine benzetiyor.(sayfa:27)

Yazar, Doktor Ali Görücü’ye duyduğu sonsuz hayranlık yanında 1967’de ilk kalp naklini yapan Dr. Christian Bernard’a da hayrandır ve doktor olmak istemesinde bu iki insanın önemli katkısı vardır. Hekimlikle ilgili bir anısı ve sonraki tespitleri oldukça önemli: “Galiba 8-9 yaşlarındaydım ve bir benzin istasyonunda yaşanan cinayetten sonra ağıt figan içinde sağlık ocağına taşınan cenazenin, kasaba doktoru tarafından yapılan otopsisini gizlice seyretmeyi başarmıştım. Muayene, uygulama ya da temsil ettikleriyle yaşamın devamını sağlayan hekimler, garip bir biçimde ölümün de en yakın şahidi, sahibi ve parçasıydı.

Bu yüzden belki de tüm varoluşsal yolculuğumda her seferinde içimi dolduran, daha doğrusu “kaplayan” bir meslek ve kılavuz bir kimlik olmuştur hekimlik.(sayfa 32)

Yazar Ercan Kasal 70’li yılların sonlarına doğru hayal ettiği mesleği yapabilmek amacıyla Ege Üniversitesi Tıp Fakültesini kazanır. Bu arada tıp eğitimi alırken boş durmaz, halk dansları kursuna da devam eder; bir yandan da edebiyat dergilerine yazı ve şiirlerini gönderir. Mensubu olduğu sol ideolojide arkadaşları arasında etkili biridir artık.

Ercan Kesal-filmlerinden de biliyoruz- palabıyıklı biridir, fakültede müthiş bıyıklarıyla ünlü Nöroloji bölümü başkanı Prof. Kâmuran Kumral Hoca bir gün koridorda yazara: “Pala! Bu derste ikimiz fazlayız. Ya bıyıklarından vazgeç ya da dersten! “diye bağırır. Yazar, bıyıklarımdan hiç vazgeçmedim, der.(sayfa 49)

Yazar kitabında tıp fakültesinde öğrencilik yıllarındaki pek çok anısını anlatır, bazıları üzücü, bazıları ise epeyce komiktir.1984 yılında fakülteden hekim olarak mezun olup mecburi hizmete başlamadan önce Genel Cerrahi stajını veremediği için ikinci kez alır ve temmuzda değil kasımda mezun olur.

Staj tekrarından da sorulara doğru cevap veremeyince hoca kaldığını söyler. Yazar, telaşla” Hocam, stajdan geçemezsem okuldan atılırım. “der. Hoca ise rahattır: “Hiçbir şey bilmiyorsun, beni ilgilendirmez. “der. Sözlüden 40 almıştır.

Panik içinde Dekan yardımcısı Yılmaz Hoca’ya koşar. Yılmaz Hoca yazarı sever, okulun folklor kulübü başkanıdır yazar. Olayı anlatır, hoca hemen genel cerrahi hocasını arar ve sonra: “Git hocanın elini öp, af dile, gerekeni yapacak, “der.

Genel Cerrahi hocasının yanına vardığında Cemalettin Hoca öfkeyle: “Bana söz ver cerrah olmayacağına, söz ver! “der. Yazar da söz verir cerrah olmayacağına ve 40 olan sözlüsü 50 olur.(sayfa 57)

Yazar zaman zaman şiirler de yazar:

 

“Şimdi ellerimde titrek reçeteler

Issız ve karanlık sokakta bekler gibiyim

Ne kırık dökük sevdaları kaldı gençliğimin

Ne de acemi şiirler var masamda

 

Omuzlarımda korkunç gözleri çocukların,

Bir savaş ortasında yapayalnız kalmış gibiyim.

(…)

Keskin’de sağlık ocağında hekimlik yapar. Kitapta bu bölüm Mecburi Hizmet Yılları başlıklı bölümde anlatılır.

Kitabın daha sonraki bölümlerinde yazarın biraz da hekimlikle ilgili teorik bilgilerin verildiği, hekimliğin felsefesinin yapıldığı, iyi hekimin nasıl olması gerektiğine dair bilgilerdir. Nitekim bu durum, bölümlerin adlarından da anlaşılmaktadır: Hekimlik, İnsan ve Zaman, muayene Hekimliği, Ahilik ve Esnaflık, Hekimlik, Psikiyatri ve Eylül Psikiyatri Merkezi Deneyimi, Hekimlik ve Sanat…

Kitabın son bölümü Öğüt Bahsi adlı bölümdür. Bu bölümde Doktor Ercan Kesal hekimlere bazı öğütler verir. İşte bu öğütlerden önemli bir kısım:

(…)Hekim kardeşim,

Hastalık yoktur, hasta vardır. Hastanla empati kurmak yetmez, diğerkâm ol.

Hekim sadece hekim değil, sorumlu ve sorunlu bir bireydir de.

Bir sacayağının üçüncüsüsün unutma. Hasta, hasta yakını ve hekim sacayağıdır bu.

Hekimin de potansiyel bir hasta veya hasta yakını olacağını aklından çıkarma n’olur?

(…)

Sağlık ve tıp konularına meraklı ve bir hekim babası olarak kitaptan oldukça etkilendim ve faydalandım. Kitabın arka kapağına yazılan şu güzel ve çarpıcı bilgiyle yazımı noktalıyorum.

 

Hastasının ciğerindeki lekenin sorumlusunun evinin duvarındaki leke olduğunu bilen hekim, iyi hekimdir.

 

HÜSEYİN AVCI

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu