Geziİnceleme

HAVA MI SOĞUK, İNSAN MI?

Yıl: 2021

Edirne’den Ağrı’ya 81 ili gezmek için çıkmış olduğum yolculuğun sonlarına doğru yaklaşmıştım. Amacıma ulaşmak için dört şehir kalmıştı. Dokuz ay süren aralıksız yolculuğun vermiş olduğu mutluluk, huzur ve yorgunluk bedenimin vazgeçilmez bir parçası haline gelmişti.

Bitlis’in Tatvan İlçesi’nden Van’a gelip, Hakkari’ye giden minibüslerle bu şehre gelecektim. Plan istediğim gibi tıkır tıkır işledi. Genelde bir şehre gitmeden dönüş planı yapmam ve orada hissettiğim sürece göre karar verirdim. Hakkari’ye gidenler bilir, şehir etrafı dağlarla çevrili, güzel ve büyüleyici bir konumda yer alır. Şehirde iki gün geçirdikten sonra yine yola çıkma, gezemediğim Van’ı gezmek, ve kahvaltısını deneyimlemek için sabırsızlanmaya başladım.  Dönüşü minibüsle değil Hakkari – Van yolunu çevreleyen o muhteşem dağları yakından görmek için yürüyerek, denk gelirse otostopla yapmaya karar verdim.

Yaklaşık üç veya dört saat bu dağlar arasında inanılmaz bir yürüyüş gerçekleştirdikten sonra bizi almak için bir araba durdu. Arabanın önünde orta yaş üstü bir kadın ve direksiyonda ise henüz daha gençliğin verdiği heyecanla araba kullanan biri oturuyordu. Yolculuk esnasında anne ve oğul olduğunu öğrendiğim bu insanlara sohbet etmeye başladım. Çok güzel bir muhabbet olduğunu söyleyemem, Çünkü   aynı dünyada nefes alıyor olsak ta onların baktığı dünya ile benim baktığım dünya arasında çok fark vardı.

Van’a doğru yaklaşmaya başladık. İlerde bir polis çevirmesi gördüm. Ben hemen cebimden kimliğimi çıkarmak için hareketlenirken yol kenarında bir köy girişinde bir tek başına duran bir mezarlık gördüm. Hemen gezginliğin vermiş olduğu heyecanla bu mezarlığın kime ait olduğunu önemli biri olup olmadığını sordum.

Direksiyon başındaki çocuk hafif iç geçirdi. Anne ise oğlunun iç geçirmesinden aldığı duygu ile anlatmaya başladı. Oğlu ise hemen hafif hareketli müzik çalan ve yolda iyi giden radyoyu kapattı. Ben olana bitene anlam veremedim. Ne olduğunu anlamaya çalışırken kadın konuşmaya başladı.

Van Tendürek Dağı çevresinde nöbet tutan asker çok üşüdüğü için köye sığınmak istemiş. Köyde hangi kapıya gitti ise kapıyı yüzüne kapatmışlar. Asker soğuk ve yorgunluğa aldırış etmeden tek tek kapıları çalmaya devam edip, sabaha kadar kalacak bir yer olup olmadığını sormuş. Köylüler askeri ne içeri almışlar nede bir tas sıcak çorba vermişler. Asker köylünün kendisine yardım etmek istemediğini anlayınca bu sefer bir tas çorba ve sabaha kadar misafiriniz olabilir miyim yerine soğuktan kurtulmak için kapısını çaldığı hanelere şu teklifte bulunmuş;

Anlayabiliyorum belki misafir etmek istemeyebilirsiniz en doğal hakkınız, belki bir tas çorbanızda yoktur onu da anlarım yokluk. Ama bari lütfen ahırınızda kalmama müsaade edin. Soğuktan kurtulayım. Yarın gün aydınlanınca size yük olmadan giderim demiş.  Köylüler yine kabul etmemiş. Asker iliklerine kadar işleyen soğuğun verdiği bitkinlik ve yorgunluk ile bir kuytuya oturup sabahı beklemeye başlamış.

Evet hepinizin tahmin ettiği üzere o asker soğukta donarak şehit olmuş.

Daha sonra işin en zor kısmı başlamış. Askeriye Balıkesir’de yaşayan askerin ailesine haber vermiş. Ailesi acılar içinde hemen Van’a gelmişler. Askeriye resmi işlemleri başlatıp şehidi Balıkesir’e götürmek için yola çıkmış. Önde al bayrağa sarılı tabutu taşıyan cenaze arabası, arkada gözü yaşlı bir babanın içerisinde oturduğu ve  hiç konuşulmayan, acıyla resmen camları buğulanmış   bir araba.

Yolculuk başlayalı henüz bir saat olmuşken arka koltukta oturan baba ön koltukta oturan komutanın omzuna dokunarak komutana bir şey söylemek için izin ister.

Arabalar durur ve baba ile komutan dışarı çıkar. Oğlunun tabut içerisine yattığı arabanın yanına gelerek

–          Komutan ben oğlumu götürmek istemiyorum”

Komutan babanın yaşadığı acıyı dikkate alarak sakinleştirmeye çalışır. Baba gözyaşını silerek kendinden emin bir şekilde,

–          Komutan ben iyiyim. Ben oğlumu götürmek istemiyorum. Lütfen üstlerinize bildirin ben oğlumu memleketime götürmek istemiyorum.

 

Komutan anlamaya çalışarak niye dermiş gibi kafasını sallar. Baba ise kendinden emin bir şekilde hafif ağlamaklı konuşmasını sürdürür.

 

–          Ben oğlumu Balıkesir’e götürmek istemiyorum. Ben oğlumu o köyün girişine gömmek istiyorum. O  köylü her gün sıcak evine giderken  oğlumun mezarını görüp utanmasını istiyorum. Evet ben oğlumu o köyün girişine gömeceğim ve o köylü her gün evine giderken utanacak demiş.

 

Komutan ve orda görevli kim varsa hepsi orda hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlamışlar. Babanın isteği kabul olmuş ve şehit oğlunun cenazesini memlekete götürmemiş. O köyün girişine herkesin göreceğe yere defnettirmiş. Bizim yol kenarında gördüğümüz o mezarlık bu askere aitmiş.

 

 

Yol boyunca oğlu ile harcadığı para ve gittiği yerleri havalı bir şekilde anlatan kadın bu hikayeyi anlattıktan sonra Van’a gidinceye kadar hiç konuşmadı.

 

Ben ise arka koltukta tüylerimin diken diken olan her noktasından çıkan iç sızının vermiş olduğu acıyla gözyaşımı içime akıtıp kendimi sıkıyordum.

 

Van’a gelince arabadan iner inmez gördüğüm ilk yere oturup hıçkıra hıçkıra ağladım.

 

Türkiye turumu bu olaydan 20 gün sonra bitirdim. Ve Şimdi Dünya turuna çıktım. Hangi ülke olursa olsun nerde bir asker görsem mutlaka bir hal hatır soruyorum ve fotoğraf çektiriyorum.

Yattığın yer nur olsun şehidim…

Böyle bir olay karşısında bu olgunlukta bir karar veren Baba’ya saygılarımla.

Yazı bitti. Ben kötü oldum. Gelecek ay yine burada başka bir yol hikayesinde görüşmek dileği ile.

Şimdiden iyi bayramlar.

Fevzi ERDEN

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

İlgili Makaleler

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu