Edebiyat

Gencecik Ölümler Ve…

Sert kahve çekirdeğine bulanmış çikolata gibidir mezarlar… İçi ağır ve ağrılı geçmiş bir yaşamın üzerine atılmış toprak var ya, ondan bahsediyorum… Hatta bazılarının içinden üzüm çekirdeği bile çıkabilir ve mezarlar… Hepsinin kendine has bir estetiği var. Bir de, ne iş yaparsa yapsın bir insanın müşterisini çok iyi tanıması gerekir. Öğretmenin öğrencisini, modacının giysiyi tasarladığı kişiyi, kuaförün saçını yaptığı kişiyi, hepsinin ama hepsinin işini iyi yapabilmesi için, muhatabı olan kişiyi tam olarak bilmesi gerekir. Nereden mi geldim bu konuya? Mezar taşımı yapacak kişiyle tanışmak istiyorum efendim… İşini iyi yapması için. Bu, önemli benim için. Bu yüzden ona bir mektup yazmaya karar verdim.

 

Merhaba, sevgili mezar taşımı yapan kişi…

İsmim Selin. Keşke sağlığımda tanışsaydık. Hiçbir iş kolay değildir demişti babam, sen de çok zorlanıyor olmalısın. İş denen şey mutlu etmezmiş, oysa ben öğretmendim. Çocuklara ve gençlere bir şeyler öğretebilmek beni mutlu ediyordu. Onun öncesinde de hep yazıyordum, ama son zamanlarda yazmaya pek vaktim olmadı. Mutsuzdum açıkçası. Mutlu olmaya o kadar uzak kalmışım ki, mutluluk geldiğinde bile ben onun ne olduğunu anlayana kadar o çoktan yerini üzüntüye bırakmış oluyordu. Her şeye çok anlam yüklerdim. O yüzden ince olmayan, düşünülmeyen, özensizlik hissettiğim her şey mutlu olmama engel oldu. Ben her şeyi tam yaptım ve hep tutkuyla yaşadım. Yaşadım diyorum ama bu arada belirtmem lazım, ben yaşam denen kavrama hiç alışamadım… Benim alıştığım tek şey onun kokusu oldu. Adresini bul ve mezarımı onun kokusuyla doldur senden tek isteğim bu.

 

Bir de…. Mutlu değilsen çalışma! Çık dağlara, doğayla konuş. İnsanla uğraşmadığın için zor olmasa gerek işin. Hayattan zevk almaya bak. Ünlü bir düşünür demiş ki: “Mutlu olmadan kazanılan ve mutluluk için harcanmayacak paranın kazanılması gereksizdir.” Hayattan zevk almayan bir insan, ne yapıyorsa yaşamak için yapıyordur. Sevdiyse, uğraştıysa,  benimsediyse, yazıp çizdiyse “ben hayatı tek başımayken yaşamaya değer bulmuyorum, bana hayatı sevdir, bana kendini sevdir, çünkü ben hayatın bütün anlamını sana yükledim”, anlamını taşır bu… “Ne olur durun artık zaten zor yaşıyorum!” cümlesini net bir şekilde kuruyorsa bir insan, o cümle ağzından çıkarken dudakları kuruyordur. Kolay değildir onu öyle dile getirmek. Hayat boğazında duruyordur.  “Çekildiği her fotoğrafta defolu bir kelebek gibi çıktığını” söyleyen bir kadın ayrılırsa aranızdan, velev ki bir kelebek günün yarısında tüm renklerin solgunluğunu görüp olgunca ve zarifçe keserse kanat çırpmayı, kimin ruhu duyacak? Daha parlak beklediği renklerin solgunluğunu gören hiçbir kelebek bir şey görmek istemez ki kırmızının kiremit rengine yakınlığını gördükten sonra… Bunun için hangimiz çıkıp da o rengi suçlayacak? Ya da ben gidiverirsem öyle “GÜM” diye, hayatın yazı ve şiir departmanı kime kalacak, kim verecek sevdiğim insanlara benim kadar sevgiyi, en son hangi müziği dinleyeceğimin kararını, nasıl verebilirim ki? Kimsenin kalbindeki yerime kimse taşınmasın. Yerlerime kimse taşınmasın. Yeni yerler açmak zorundadır insanlar kalplerinde. Hangi çiçeği kokularsam geçerdi kırgınlıklar, öğrenemedim. Bundan sonra adımı vermesinler hiçbir çiçeğe… Sevgili mezar taşımı yapan kişi,

LÜTFEN MEZAR TAŞI YAPMA BANA.

‘’Ölümlerde bile adalet yok’’, dedirtiyor bana mezar taşları.

Bana bu adaletsizliği yapma.

 

Bırak mezarımın üzerinde gençler sarılsın, sigara içip kaçak göçek, birbirlerine hayallerini anlatsın.

 

Sevgili mezar taşımı yapan kişi,

Biliyor musun, kuğular yapayalnız yaşarmış ömürleri boyunca, öldüğü zaman eşi…

 

Son olarak:

 

Sizin, o ölüm dediğiniz

Saçları yolunmuş bir yaşam aslında…

Bense uzun uzun anlatmak yerine

”Gayet mutluyum, her şey çok yolunda(ydı).”

Yazacaktım, yanımdaki kâğıda,

O da öylece duruverecekti, hemen başucumda…

Sizin, o ev dediğiniz

Mahremi olmayan odaların,

Kağıttan duvarlarına

Ben şiirler yazacaktım belki,

Bir kaç günlük daha nefesim kalmış olsa…

Sizin o içki dediğiniz

Bardakları dolduran sıvılarda

Boğacaktım kendimi en sonunda…

Sizin, o kefen dediğiniz

Cebi olmayan ölüm giysisi var ya

İşte onun için pazarlık edecektim ölüm meleği ile

Büyükçe bir cep diktirecektim yanına…

Siktir edecektim maddeye dair ne varsa

”Benimle gel!” diyecektim bir şiir kitabına…

Mermer suratlı insanlardan bıkan biri olarak

Duvarların ve şiirlerin narinliği yanında biraz kaba

Ve üstelik başa çıkamamış bir halde, anlaşılmamanın zorluğuyla

Kaybetmişken hem de, beynimde kalbimde ne var ne yoksa

Gidiyorum, gitmeye yüz tutmuş günlerin

Dünlü tortularında…

 

Selin Sivari

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

İlgili Makaleler

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu