Kültür

Fransız Sömürgeciliği Üzerine Bir İnceleme -II-

Kartal Yuvası Kadar “İhtişamlı”

Horoz Kümesi Kadar “Kirli”

Fransız Sömürgeciliği Üzerine Bir İnceleme

2) Asya ve Okyanusya

Fransızların Asya sömürgeciliği tıpkı Amerika gibi (Kuzey-Güney Amerika) ikiye ayrılabilir: Kısıtlı ve bazı limanlar hariç pek başarılı olunamayan Hindistan ve Fransa’nın Afrika sömürgeciliğini teşkil eden Hindiçin bölgesi (Vietnam, Kamboçya, Laos).

Hindiçin bölgesi tek başına Fransa’ya bağlı bir devlet kılınacak şekilde işgal edilecek fakat sonuç olarak yine kendilerine bağlı kılınıp Fransız topraklarına katılacaktı. Bölge halkı aslında Avrupalılara yabancı değildi. Sömürgeciliğin ilk çıktığı yıllarda bu işi idame ettiren iki kolonyal güç olan Portekiz ve Hollanda’dan gelen misyonerler -asıl görevleri kıyılarda ticaret için küçük limanlar vb. yerler inşa etmekti- Fransızlardan çok daha önce oradaydı

1858 ve 1893 yılları arasında Fransızların bölgede hakimiyeti ele geçirmeleriyle Laos, Vietnam ve Kamboçya hanedanlarının hala başta kaldığı, onların da bir vali tarafından denetlendiği Hindiçin Birliği kuruldu. Fransızlar bölgeyi bu hamleyle sadece politik olarak tahakkümleri altına almamış, aynı zamanda getirdikleri mali, idari yasalarla düzenlemeler iktidarlarının simgesi olma durumu taşıyordu. Bundan böyle Fransız idaresi altındaki Hindiçin koca bir toplama kampıydı.

Aradan uzun yıllar geçti, 1940 yılında Hindiçin Japonya tarafından işgal edildi. İşgal denmesine bakmayın, Tayland’a verilen birkaç parça toprak dışında her şey aynıydı. Kısacası Hindiçin Japon işgalinden pek etkilenmemişti. Hatta 1945 yılına dek işgalden önceki Fransız heyetinin, idareci olarak kalmalarına izin vermişlerdi. Tüm düzen Japonların teslimiyeti ile yok oldu.

Japonya’nın tesliminden sonra Vietnam’da Ho Chi Minh Demokratik Vietnam Cumhuriyeti’ni ilan etti. Fransa ise tabii olarak buna karşı gelecekti. Fransa’nın otoriteyi tekrar sağlamak üzere mücadeleye girişmesi Vietnam’da uzun yıllar sürecek bir gerilla savaşı başlatmıştı. Fransızlar vatanlarından çok uzakta bilmedikleri bir coğrafyada savaşmak zorundaydılar. Birinci Hindiçin Savaşı olarak bilinen savaş hakkında Fransa dünyada artan komünizme karşı savaştığı algısını yayıyordu. Belki de bundandır Sovyetler ve Çin Vietnam’ı desteklemeye başlamışlardı. Savaş sonunda 1954 Cenevre Konferansıyla bitti. Vietnam ikiye bölünmüştü, Laos ile Kamboçya bağımsız ülkelerdi artık.

1840 ve 1880 arasında Fransızlar aynı zamanda Pasifik adalarında da büyümeye devam etti. Gariptir ki burada olan büyüme tam anlamıyla “rastgeleydi”. Birçok adaya sahip olunmuştu. Fransız yerleşimciler yerleşiyor, aynı zamanda Fransa’nın asıl amacı olan ticareti gerçekleştiriyorlardı, ancak burada olan ilerlemeler dahi Paris tarafından coşkuyla karşılanmadı. Fransa günümüzde tüm Pasifik adalarını olduğu gibi korumaktadır.

3) Afrika

Fransa’nın Afrika’daki ilk varlığı 17. asra uzansa bile Hindistan’da olduğu gibi gerçek bir varlık gösterememiş, ellerine geçen tek şey bazı limanlar ve adalar olmuştu. Fransa’nın Afrika üzerinde asıl etkili faaliyetleri 19. asırda olmuştu. Türklere (Osmanlı Devleti’ne) bağlı Cezayir’in 1830’da işgali; Ekvotaral Afrika’da, Batı Afrika’da işgalleri; Kuzey Afrika’da olan Fas, Tunus’ta kurmuş oldukları protektoryalar (Himaye) Fransa’ya Afrika’da hatırı sayılır bir güç sağlamıştı. Birinci Dünya Savaşı’nın bitmesiyle bu kolonilere Almanlara bağlı Togo ve Kamerun’da katılmıştır.

1930’a gelindiğinde Fransız Afrikası; Batı Afrika, Ekvotoral Afrika, Batı Mağrib (Kuzey Afrika’nın Batısı), Hint Okyanusun’daki adalar (Madagaskar, Komorlar) Cibuti’den oluşmaktadır ki bu da Fransa’yı Afrika’nın en büyük gücü yapıyordu. Fransızların Afrika’ya karşı olan tutumu tam anlamıyla ikiye ayrılmaktaydı. Sömürgelerden güneyde olanlar sömürülmek içinken kuzeyde olanlar (Kuzey Afrika) göçmenlerin yerleştirilmesi için görülüyordu. Kuzey Afrika’da en çok göçmen çeken yer Cezayir’di. Afrika bir başka açıdan yine ikiye bölünmüştü ki hükümet farklı koloniler için birbiriyle çok farklı ve çelişkili tutumlar sergiliyordu (Geniş haklar verilen Senegal Komünü).

Fransa’nın Afrika haritasındaki rengi Paris’te olduğu gibi hiçbir zaman masmavi olmamıştı. Her zaman kırmızıya çalan mavinin bir tonu vardı. Bu şu anlama geliyor ki Afrikalılar Fransa’ya karşı direniş göstermekteydi. Akan Fransız ve Afrikalı kanı, Fransa’nın mavisini kızartmış, Fransa’nın varlığını gitgide zorlaştırmıştı.

İkinci Dünya Savaşı sonrası için Charles De Gaulle, büyük zarar görmüş Fransız vatanının istikbalini bu kolonilerde görüyordu. 1944’te De Gaulle bu kolonilerin ayrılmaması için Brazzavile’de yapmış olduğu konferansta tavizler üzerine tavizler vermişti. Gelin görün ki Afrikalılara hak verme fikri meclis tarafından olasılık dışı olarak görülmekteydi. İkinci Dünya Savaşı’nın kazanılmasıyla, çarpışmış onca Afrikalı gaziye, çalışmış binlerce kadın ve çocuğa karşı, vaktiyle ucuz Afrikalı kan ve kas gücünü kullanmak isteyen Fransa’nın sözünü tutmaması, üzerine Vichy Rejimi ardından oluşan istikrarsızlık, güvensizlik ve otorite eksikliğini sağlamak için güç kullanması Afrika’nın yağmur ormanlarını yakıp küle çevirmişti. Afrika’da gün geçtikçe artan tansiyon, horoz inadını yenmeyi başardı. 1958’de çıkan yasayla sahra altı Afrika ülkelerinde referandumlar başladı. Pek tabii Fransa tüm referandumları kaybetti, eşit, özgür, kardeş koloniler hak ettikleri özgürlüklerini kazanmaya başladılar. Fas ve Cezayir’deyse bağımsızlık acı bir savaş sonunda, 1962’de sahiplerini bulabildi.

Sonsöz

Zihnim ve kalemim müsaade ettikçe anlatmaya çalıştım. Şüphesiz ki sömürü faaliyetleri her zaman devam edecek. Çünkü bir sinek yalnız parazitlik yapabilir, kendi başına gereken gıdayı avlayıp bulamaz, parazitlik yapmak durumundadır. İşte sinek var olduğu sürece her zaman kan emecek, kan emdiği sürece de başta Afrikalılar olmak üzere sömürülen tüm milletler gerek sıtmadan gerek kansızlıktan ölecektir. Tevafuka bakın ki sinek ilacını üretip de bunu onlara iletmeyenler yine sineklerin ta kendisi! Fransa burada bahsetmediğim onlarca katliamın baş müsebbibi. Fransa’nın zulümlerle dolu tarihini basit bir Wikipedia araştırmasıyla bile bulabileceğinizden emin olun. Bunun dışında daha bahsetmediğim, ayrı bir araştırma konusu olması gereken, bizi doğrudan ilgilendiren Suriye ve Lübnan sömürgeleri de var. Fakat bunları yazmaya ne bu yazının sınırları imkan verir ne de -şimdilik- benim kaynak erişim imkanlarım.

Afrika’nın başına neler gelecek bilmiyoruz, fakat yapmamız gereken bir şey var: Bahsetmiş olduğum gibi tarihten ibret almak, sömürgecilerin metotlarını iyice öğrenmek ve antitez geliştirmek. Metodoloji kısmının ayriyeten önem arz ettiğini düşünüyorum. Zira bilirsiniz bir söz vardır “Yıkıcı değil, yapıcı ol”. Yıkım elbette oldu ve olacak. Zira yıkmak zor bir şey değil. Fransa Afrika sistemlerini yıktı ama onları hala orada etkin kılan şey Fransızların bu işin metotlarını bilmesiydi. Öğrenmek, sadece fiil için değil müdafaa için de hayati önemi haizdir.

Yaşasın Vatan, Yaşasın Fransa, Yaşasın EŞİT, ÖZGÜR, KARDEŞ, Koloniler (!)

 

Kaynakça

1) The Chicago Portage: The Time Of The French In Nort America

2) Brittanica: French Empire, Imperialism, Colonization

3) Wikipedia: French colonization of the Americas

4) Springer Link: The Establishment of a French Empire in Oceania

5) Pacific Atrocities Education: The Formation of French Indochina

6) Oxford Biblioraphies: French Colonial Rule

7) Wikipedia: French West Africa

 

Abdullah Sezer

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

İlgili Makaleler

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu