Edebiyat

EKSİKSİZ DELİLİK

EKSİKSİZ DELİLİK

Yalın haliyle karşılaşan çok şanslı küçük bir azınlık vardır belki. Bir de aşkın esaret hâli var ki, en beteri… Kalp akla esir, sen bir odada güvensizliğe tutsak, dil tutuk, umutlar tartışmaların elinde; fidye beklercesine…

 

***

 

Bir dikiş iğnesinin ucundan geçirmeye çalışıyordum pamuk ipliğine bağlı umutlarımı… O umutlar ki, tatlı bir sabah kadar kısa, bir kelebek ömrü kadar uzun sürerdi. Üstelik ellerim hep titrer benim; saatlerce, günlerce bazen de haftalarca uğraştığımı bilirim: özsü pamuk ipliğim hayatla birleşsin diye. Olmazsa bekler bekler en son noktada pes ederdim. Ne olduysa oldu işte, bir gün o tatlı sabahlardan da keyif alamadığımı fark edip uzun süren ölü/ uyku halinden vazgeçtim.

 

***

 

Aferin bir kucak dolusu kuru çiçeğe ve kırık dökük birkaç anıya sarılan kadın, tebrikler sana… Canlıları varken üstelik!  Kim madalya takacak o narin boynuna acaba? Kim beğenecek zannediyorsun üzerindeki solmuşluk kokusunu?

 

Solmuş manolyalar iz düşümü değil ki mutluluk madalyasının…

 

Depresyon eşliğinde kemirilmiş yarım bir tabak bisküvi şahitlik de etmeyecekti halbuki gözyaşlarına.

 

***

 

Bilinçli ve gönüllü delirmenin adına “aşk” koymuşlar.  Bu hani… Şey gibi… Alkolü suyla karıştırıp inceltmek gibi bir şey bu! ‘Ruhun hastalanmış senin’, demek. Aklın bozulmuş ile aynı anlamda bir kelime aşk. Olmasa mı daha iyi yoksa yeğ midir boncuk boncuk sızılar dökmek? Değer mi o kadar emeğe ve zamana? İstediğin kadar kandır kendini: değmedi ve değmeyecek.

 

Değmeyecek olan bir şey daha var, ‘o kadar yakınlaştı, tuttum işte’ dediğin o güzel günler hiç gelmeyecek. Ellerin o hayallere hiç değmeyecek, uzanamayacaksın işte bir şekilde…Hayaller uğruna feda ettiğin özgürlüğün ete kemiğe bürünsün de sarılayım, ayaklarına kapanıp özür dileyeyim isteyeceksin. O özgürlük anında, ilk kez güneşi görmek o kadar zaman sonra, acıtacak gözlerini… Üstelik ne yapacağını bile bilemeyeceksin kırdığın zaman gönüllü esaretinin zincirlerini.

 

Bilinçli delirmenin adına aşk koymuşlar işte! Kimse görememiş bu kadar akla aykırılığın bir tek sebebini ve kimse de bulamamış bileklerdeki kelepçe yaralarının esaret hissini iyileştirebilecek büyülü merhemi.

 

Aşkın kendisine kardeşmiş

Aşkın esaret hâli…

 

***

 

Bir yaranın kapanma süresi, o yaranın açıklığı ile ilgilidir.

Bir yarına kalan süre, gecenin kaçında olduğunla.

Bir yoruma verdiğin tepki yorulmuşluğunla…

Bir iki açık yaram vardı, biraz tuz ve biraz da kum çözdü işimi. Yarına da bir şey kalmadı şunun şurasında! Aynı yolu dolanıp duran otobüsler döndüler duraklarına.

Salgınlar vardı, salgınlar bitince bir korkum da kalmadı. Tükürüverdim varlıklarına, tüm kötü anılarımın amatör mimarlarının.

 

Boş yer var, oturur musunuz?

 

Denizlerin kucağına çıkacak bu yol, dağların, mavilerin, yeşillerin, en doğal dalgaların…

 

***

 

Korkuyorken daha uzun geliyor zaman.

İnsan önce en sevdiklerinden kaçıyor,

Mavilerden ve yeşillerden belki sonra denizlerden.

İçinden akıttığı denizler görünmüyor da,

Bazen şımarıklık sayılıyor bir damla su -akan gözlerinden

Serzenişim aslında belki biraz özlemimden,

Bir soba görmek istiyorum çünkü, bir çalı süpürgesi

Biraz tavuk da görsem iyi olur

Sobanın önünde uyuyan bir kedi mesela

Ya da belki biraz yosun kokusu…

 

Korkuyorken daha uzun geliyor zaman

Kalbimin bir yanında gürültüler kopuyor

Başımı çevirip bakmaya korkuyorum.

Yanlış anlaşılıyorum

oturduğum koltuk

yanlış anlaşılıyor

her davranışım yanlış…

Kendi doğrularımdan da korkuyorum

Bir soba görmek istiyorum

Belki bir elma bahçesi

Çünkü bir salı süpürgesi kadar doğal bulamadım

Ve hala anlamadım mesela, evim neresi?

 

Korkuyorken hiç geçmiyor sanki zaman

Kıyılardan deniz kabukları patikalardan taş toplayıp cebe atıyorum

İçe akıtılmış gözyaşları ile birlikte tonlarda endişe de taşısam

Çoğu zaman mutluları oynuyorum

-mutsuzluğum çekilmiyor zaten-

Değersizliğimi madalya sayıyorum

-korkuyorken…-

 

***

 

Yanacaksan bile cehennem için fazla ıslak olmamalı gözlerin.

Henüz yaşıyorken keşkelerin olsa bile, cehennemin…

 

***

 

Yazdıklarımı toplumun yetersiz anlayışına sunduğumda yaşayacağım muhtemelen hayal kırıklığını düşünmekten bıktım.

 

Yazdıklarıma topunun yetersiz idrak anlayışını kattığımda, katkısız muhteşemliğin hüzünlü sonunu düşünmekten yoruldum.

 

Yazdıklarımı toplumun yetersiz idrak anlayışı doğrultusunda muhteşem kılmanın muhtemel hayal kırıklığı olduğunu katıksız fark ettim.

 

Ve vazgeçtim toplumun toplum…

Topunun…

Oylum oylum fidan boylum!

 

***

Sevgili ve hatta sevgisiz birazcık da düşüncesiz kendim

Hani daha fazla kırılamazdın

Bu kadar mı güven verdi sana

İçindeki o çürük dalların?

 

***

-Kendimi bir kafeste gibi hatta sanki kafesin kendisi benmişim gibi hissediyorum.

-Seni o kafese sokan aşkın değil.

-Hayır benim suçum. Ben izin verdim. Vermemeliydim.

– O halde ondan uzak durman lazım.

– Çok mu uzak?

-Çookk…

 

***

Gözlerinden yağmur yağmasın ama

Şimdiye kadar gördüğüm ve yağmuru en güzel olan şehir

Gözlerindi.

 

Benden acı bir şekilde bahseden haberleri

Gözyaşlarınla sula şimdi.

Selin Sivari

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

İlgili Makaleler

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu