İKİ KALEMDAŞ ve TEK İLHAM
İKİ KALEMDAŞ ve TEK İLHAM
Müzik dinliyordu kız…
Öldüğünde mezarında çalınsın ve belki de ihtimal mezarda duymak istediği bir şarkı vardı,
Ona boş ve uzun gecelerin çıkmazında sağken dinlediği ve ilham veren.
Önünde açık ve imleci yanıp sönen bilgisayarıyla bakışırken
Malum konu ‘hayal’ olunca bir de “Düş Sokağı Sakinleri”ni es geçmek olamazdı zaten.
O çok sevdiği çalarken birden birkaç dize dökülüverdi kaleminden:
‘‘Huyumdur hep ölürüm…’
Anneannem öldü bir gün, en sevdiğim…
En sevdiği türküyü okuyabildim mezarının başında
‘Huyumdur hep dirilirim…’
Hüzün Kovan Kuşu’nu söyleyin
Olur mu?
Beni uğurlamak zorunda kaldığınızda…
Ben dedim ki ‘çemberinde gül oya’
Ben tek başıma
Direnemiyorum bu dünyaya.
Unutuyor insan bildiği tüm duaları
Ve en sevdiği beden boş bir ceviz kabuğu gibi görünüyor
Veda ederken ona.
Bazı kalpler sizlerden daha hassas üzgünüm
Biraz fazla materyalist mi bakıyorsunuz dünyaya?
Biraz fazla…’
Bir fikir almak için gönderdi, yıllar sonra yüz yüze geldiği, hocası bildiği kalemdaşına.
-Devamını görmek isterim! dedi hocası.
-Bir kulak verin hocam, dedi kız, bu şarkıya.
Gönderdi Hüzün Kovan Kuşu’nu dinlesin diye, kilometrelerce uzaktaki bir çift kulağa.
‘Kurulmuş baharın göbeği üstüne
Bir düş kuşu
Kanatları bir mavi bir kırmızı
Geceleri şarkılardan sesi
Gündüzleri şehrin akasyalarında
Aşk derdinde
Mezarları bir karanfil süslesin
Sonsuz uykuda olanı düş kuşu avutsun
Bin baharı şakısın şarkılarla’, dedi üstadı.
Ekledi sonra:
-Bu şarkıyı dinlerken de ilham gelmezse yazıklar olsun bana!
‘Kurulmuş kardelenlerin üstünü örttüğü
Bir kar öbeği üstüne
Bir hüzün kuşu
Kanatları bir kurşuni bir alevden sanki
Ölümle bestelenmiş gibi sesi
Geceleri şehrin anksiyetesinde
Aşkın derdinde…
Mezarları bir ağaç süsler mi?
Sonsuz uykuda olanı, hüzün kuşu avutsun
Bin bahar kadar şarkılardasın,
Bir bahar kadar şarkılarda’ dedi kız.
Bir şarkıdan ilham gelmişti sanıyorlardı, sadece yaşıyorlardı oysa…
Kilometrelerce ötede sancılıydı kalemdaşı.
Garip bir günün z raporunda hep kayıp vardı faturasında.
Saldı önce yorgun bedenini geceye,
Sonra yeniden dinledi uzaklardan gelen şarkıyı.
01.15 ileti, yollandı…
Yaralarını sarmış bir düş kuşu
Soğuk bir musalla taşında
Yangın yeri göğsünde
Bitimsiz duaların serenatıyla
Okuyordu dua niyetine
Ölen her aşığın ruhuna
Şehrin sen sevilen şarkısını
Mezarları bir ağaç da süsler
Bir karanfil de
Bir taş da
Bir avuç toprak da
Ve kaç bin bahar sonra
Bir orman olur o bir ağaç
Dallarında bir düş kuşu yeniden
Kaybolmuş fi tarihinin aşıkları
İçin yazılmış tüm şarkıları
Söyler durur…
***
İki ters uzaklıktan
İlk aşkları olan Ankara’ya doğru giden
Temizce otobüs camlarından yansıyorsa hüzün kuşu
Söylenir durur, yapışır da dile
Söylenir durur.
Şehirleri sokak lambaları da aydınlatabilir
Güneş ve ay sonra…
Bir çift göz mesela!
Bakışlar aydınlatabilir tüm şehri
O, gözlerini kırptıkça
Hüzünler kovalar kuşları …
‘Hüzün Kovan Kuşu’ kanat çırpar içimde
Bir çift gözdeki kirpiklerin ucunda…
Mehmet Özcan Yasdıbaş & Selin