Edebiyat

BİN YILLIK YARASA

BİN YILLIK YARASA

Ah sürtük gökyüzü

 

Sabahı giyinip gelme artık

 

Ruhumda kandırılacak tek gün batımı dahi kalmadı.

 

İnanmamak hastalığı kapladı her yanımı

 

Umutlar yeşermez

 

İyileşemeyeceğimi bile bile son ilaçlarını yutuyorum

 

Gün doğumları getirme bana

 

Eskimiş bir ruj lekesiyle savaşıyorum

 

Dudaklarına sürdüğün gök kuşağıyla gelme bana.

 

Ah sürtük gökyüzü

 

Elinde kasımpatılarıyla gelme bana

 

Ölüm benim üzerime zimmetli

 

Kuruturum onları da

 

Adını matemlerle boyarım

 

Ölüm haberleri bantlarım yapraklarına

 

Gözlerim göremez senin maviliğini

 

Parlaklığın kamaştıramaz çocukluğumu

 

Yaşlanmış bir sevinçten başka bir şey kalmadı mağaramda

 

Ah sürtük gökyüzü

 

Sabahları topuklu minarelerinin sesiyle hatırlatma kendini

 

Duyamam

 

Tıklatıp durma kaldırımlarıma

 

Seni anlayamam

 

Kulaklarım eski uğultunun hapsinde

 

Kuş cıvıltıları getirme bana

 

Benim gözlerim bin yıldır kör

 

Kanatlarım bin yıldır felçli

 

Bin yıldır duymaz kulakların

 

Tek silahım duyulmayan çığlığım kaldı

 

O çığlığın soğukluğuyla ısıttım kendimi

 

Güneşli öğleden sonraları getirme bana

 

Üşütürüm onları da

 

Güneşin sıcaklığı buz sarkıklarına dönüşür mağaramda

 

Bana güzelliklerinle gelme gökyüzü

 

Hangi yarasına derman bulabilir bu yarasa

 

Ruhumun bozuk buzdolabında üşüye üşüye çürürüm

 

Yaşamın tazeliğini hatırlatma bana.

 

Ekrem Aksu

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

İlgili Makaleler

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu