Röportaj

AŞK OLSUN

 

Hemen hemen her gün onlarca insan görürüz. Araç sürerken, çalışırken, otururken, yürürken hatta balkonda bir sigara içerken bile insanlar görüş alanımızdan geçer ve gider. Hiç merak ettiniz mi bu insanların hayatını? Nasıl hayatları var ve ne zorluklarda yaşıyorlar? Ya aşk? Sevginin sadece lafta olduğu ve insanların birbirlerini anlamaya vakit ayırmadığı sözde sevgi ile en ufak bir sorunda biten evlilikler arasında, size hâlâ gerçek sevginin var olduğunu ve her durumun üstesinden gelinebileceğini gösterecek olan dünya tatlısı bir çifti sizinle tanıştıracağım. Çiftimiz bir halk masalı, roman ya da abartılmış bir olay değil, hayatın içerisinden birileri ve en az sizin kadar gerçekler.

Hayriye ve Danyal çiftini biraz tanıyalım.

-İlk nasıl ve nerede tanıştınız?

Hayriye:

-İlk Adıyaman’da abimin düğününde beni görmüş; konuşma ve tanışma olmadı birkaç gün sonra istemeye geldiler.

Danyal:

– Düğünde birkaç defa baktım kendimi tutamadım aile büyüklerime söyledim içimde bir daha görememe korkusu vardı ailemi ikna ettim ve istemeye gittik.

-Görücü usulü mü oldu?

Hayriye:

-Evet görücü usulü oldu, bir anda bana haber verdiler ve dediler ki akşam seni istemeye geliyorlar hazırlan ne olduğunu bile anlayamadım.

Danyal:

-Karşımıza neler çıkacağını bilemeyiz İlhan Berk’in bir sözü vardı ‘Görücü usulü bir aşk istiyorum. Gördükçe göresim, görmeyince ölesim’.

-Evlilik sürecinizi anlatır mısınız biraz?

Hayriye:

-Ailelerimize kabul ettirmek zordu çünkü eşim kifoz (kamburluk) hastasıydı ama çok sevdiğimi söyledim defalarca anlattım onlara, bir yerden sonra onlar da kabullendi.

Danyal:

-Ben haber bekledim onlardan bazı geceleri uykum kaçtı görememe korkusu sarmıştı içimi o zamanlar şimdiki gibi teknoloji de yok ama beklememe değdi.

-Evlilikten sonra neler oldu?

Hayriye:

-Hayatımda yeni bir bölüm açıldı ilk defa gördüğüm ve tanıştığım birisi ile artık aynı evdeydim ama çok huzurluydum. Ne sever ne yapar ne yer bilmiyordum, alışma süreciydi.

Danyal:

-Aynı durumları ben de yaşadım içimde bir huzur vardı, hayatıma aldığım insanın bana her zaman en kötü günümde bile destek olacağını bilemezdim, iyi ki onunla evlenmişim.

-Evliliğinizde dönüm noktası ne oldu?

Hayriye:

– Aslında birçok defa oldu bazıları iyi bazıları kötü… İyiler, çocuklarımızın olduğu zamanlardı; kötüler ise üst üste gelen sorunlar oldu.

Danyal:

-Eşim çok haklı, çocuklarımız her zaman hayatımızı bir basamak daha yükseltti. Şimdi ise iki kız iki erkek çocuğumuz var kötü zamanlarımız bile sevgi ile toparlanabildi, birbirimizi hala çok seviyoruz

-Geçirdiğiniz kötü zamanlardan bahseder misiniz?

Hayriye:

– İlk sorunumuz finansal problemler yaşamak oldu. Eşim beyaz eşya parçaları satıyordu, işler durdu ve zarara girdik, sonrasında ise dükkân battı. Ardından finansal bir çöküş yaşadık, eşim başka bir yerde çalışmaya başladı tabi o zaman ise iki kız bir erkek çocuğumuz vardı, borçlarımız oldu. Sonrasında Gaziantep’e taşındık eve icra geldi defalarca ama bir şekilde üstesinden geliyorduk, oradan İzmir’e yerleştik eşimin bacakları güçsüzleşiyordu. İlk başlarda iki odalı bir evde beş kişi yaşıyorduk, ardından son çocuğumuz oldu çok zor zamanda geldiği için ismini Umut koyduk. Sadece bunlarla kalmadı olaylar, bu zor süreçte üç çocuğumuzu okutuyorduk maddi olarak çok zayıflamıştık ama önceliğimiz çocuklarımız oldu. Okulda arkadaşlarının yaptıkları şeyler onların içlerinde kalmasın diye fazlaca onlara yardım ettik kendi ihtiyaçlarımızdan kıstık. Nasıl makyaj yapılır hatırlamıyorum bile… Bir gün eşimin arkadaşı geldi ve kifoz (kamburluk) hastalığının neden bu kadar ilerlediğini doktora görünmesini söyledi, biz de öyle yaptık. Doktorun yaptığı yanlış iğne sonucu eşim neredeyse yürüyemez hale geldi, uzun süre baston ile gezdi. Bu durum beni çok korkutmuştu, etrafımdaki insanların yalan yanlış hurafelere inanması ve beni de zorlamaları sonucu bir cinci hoca çağırdık. Nasıl olur ne yapılır bilmeden; şimdi olsa yapılmaması gerektiğini söylerdim. Ben okuyamadım -sekiz kardeşiz o yüzden- okumadığım için bu yapılacak durumun ehemmiyetini anlayamadım, hiç içime sinmemişti. Eşim de ilk başta istemedi, adam geldiği zaman çocuklarım korkmuştu. Adam eşimi yüz üstü yatırdı ve üstüne çıktı sonrasında zıplamaya başladı ilk birkaç gün sorun yok gibiydi, sonrasında eşimin kaburga ve sırt sorunları arttı doktora gittiğimizde acil ameliyata aldılar. Ameliyat sonunda ise 9 yıl önce eşim felç kaldı, ardından hayatımız çok daha zor bir duruma geldi. Çalıştığı yer Adana’ya geri gelmesini istedi, uzun bir süre İzmir ve Adana arası mekik dokuduk. Ardından 3 yıl önce kız kardeşimin boğaz ağrıları üzerine gittiğimiz hastanede ben de kontrol amaçlı gittiğimde tiroit kanseri olduğumu öğrendim ve ameliyat edilmesi gerektiğini söylediler. Riski nedir ya da nasıldır bilmiyordum ama en son doktora gittikten sonra başımıza gelenlerden dolayı korku sardı; kanser her zaman ölümdür gibi bir korku var ya hani, ben de bu korkunun kurbanı oldum. Ölürsem, diye düşündüm çocuklarıma ne olacak? Eşime kim bakacak? Onun fiziksel ihtiyaçları ile kim ilgilenecek bezini kim değiştirecek? Eşim nasıl yıkanacak?  Sabah kahvesini kim yapacak? Yanlış anlaşılmasın bunlar zorunluluktan ziyade severek yaptığım şeyler ama ben de ameliyat olmak zorundaydım. İyileşebilme ihtimalim var en azından bir hastalık daha da ilerlemeden çözülmesi gerekir. Bu konuda en büyük desteği bana eşim verdi. Birkaç ay sonra ameliyat oldum fakat düşündüğüm kadar basit olmadı. 1 sene boyunca normal şekilde hayatıma devam edemedim ama eşim bana güç verdi, onun neşesi her durumda gülebilmesi, benim için güçlü durması… Çünkü büyük şeylerle yüzü gülerek baş ediyor. Eşimin durumunda olan ortalama bir birey 3 ile 5 yıl içerisinde dayanacak gücü bulamayıp hayata veda ediyor. Şükür ki o hiçbir zaman pes etmedi, iyi ki var…

Danyal:

– Bazı sorunlar oldu, ciddi çöküş yaşadık ve bu süreçte eşim beni yalnız bırakmadı. Çoğu zaman akşam yemeğinde salça ekmek yedik hakkını ödeyemem yanımda durdu her zaman bazı günler ekmek bile bulamadık. Kapının önündeki icra kağıtları ile bir ev yapabilirdim… Eşim çoğu zaman görmezdi, memurlar geldiklerinde kapıyı açmazdı. Ben de eve girerken görürdüm, alır cebime saklar onlar üzülmesin diye içeri gülerek girerdim. Çoğu zaman içimdeki duyguları yaşayamadım çünkü bir sorumluluğum vardı; eve gülerek girmem, çocuklarım ile oynamam, eşimi öpüp ona olumlamalar yapmam gerekiyordu. Her defasında: ‘’Bu günler de geçecek daha iyi zamanlarımız olacak.’’, diyorduk. İnanç, istek ve sevgimizin yardımı bizi o durumdan kurtardı. Hâlâ bir mücadelenin içerisindeyiz ve yanımda eşimin olması bu mücadeleyi daha güzelleştiriyor…

Felç kaldıktan sonra hayatımız daha da zorlaştı, birçok konuda çökmüştüm sanki bir eş veya baba figürü değildim ama daha da sıkı sarıldık birbirimize. Ne güzel çocuklar yetiştirdiğimizi ve ne kadar doğru bir seçim yaptığımı anlayıp eşime daha da çok âşık oldum. Kötü olaylar aslında hayatımızın bir parçasıydı, onlar da ailedendi ama hayat sürekli kötüyü düşünerek yaşanmaz ki… Yine de yüzümüzde gülüşlerimiz var, sıcak bir çayın neşesi var, eşim ile sohbetlerimizin şenliği var, eve geldiklerinde konuşabilecek evlatlarımız var. Bir evin içinde 6 kişiyiz iyi de olsak kötü de olsak hayat üzülmeye değecek kadar uzun değil…

 

Röportajdan sonra düşündüm hayat gerçekten üzülecek kadar uzun değil ne olacağını bilmediğimiz bir dünyada her saniyemiz çok önemli, bir daha sevmemek var tutkuyu kaybetmek ve bir daha elde edememek var.

Kalbinizi değerini bilecek insanlara teslim etmeniz dileği ile…

Bahadır SOLAK

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

İlgili Makaleler

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu